Peygamberimiz (s.a.v) “Âlimler Peygamberlerin varisleridir” buyurmuşlardır.
Hasan-ı Basri (r.a) diyor ki; “Âlimler olmasa insanların diğer canlılardan farkı kalmazdı. İlimle insanlar insanlık seviyesine ulaşmışlardır. İlmin üstünlüğü apaçık ortadadır. İlim tüm kâinatta sadece insana mahsustur. Cesaret, atılganlık, kuvvet, cömertlik, fedakârlık, şefkat gibi sıfatlar hayvanlarla insanlar arasında ortaktır. Hatta tek bir vasfı ele alıp yarışa girsek hayvanlar o sahada bizi geçer. Mesela; kimyager uğraşır, uğraşır bir arıyla yarışamaz. Bir ipek böceği yaprakları çiğner ipek meydana gelir. İnsan tüm teknolojiyi kullanarak fabrikalar kursa da aynı kalitede ipek üretemez. Ama Allah; insana akıl ile bilme ve bilerek yapma yetisini vermiştir. İnsanoğlu’ da tüm sahalarda başarılı olma kabiliyeti vardır. Allah (c.c) bu şeref ve üstünlüğü insana akıl ve ilimle vermiştir. Allah (c.c.) bu kabiliyeti sebebiyle Âdem(a.s)ın meleklerden üstünlüğünü ortaya çıkarmıştır.
İnsanoğlunun yaratılış sebebini kavrayamayan Meleklere
“Allah Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra onları önce meleklere arz edip eğer siz sözümüzde sadık iseniz şunların isimlerini bana bildirin” dedi.
“Melekler Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz alim ve hakim olan ancak sensin, dediler.
“Bunun üzerine Ey Âdem! Eşyanın isimlerini onlara haber verdi.” Ayeti Kerimesin’ de geçen “Esma-e külleha” kelimesi dikkat çekicidir.
Esma Âlemi: Bir plan-program âlemidir. Zannedildiği gibi Allah-u Teala Âdem (a.s) sadece varlıkların isimlerini; bu ay, bu güneş, bu çiçek, bu şu veya bu budur diye öğretmemiştir. Bilakis esma insanlığın yeryüzüne geldiği andan itibaren kıyamet sabahına kadar yeryüzünde olup bitecek; gelip-geçecek her türlü sanat ve mesleklerin bütününü insanoğlunun kabiliyetine yerleştirmesidir. Böylece Esma (isimler): bir varlığı (keşfettiğimiz veya edemediğimiz yönleriyle olduğu gibi tanıtan şey demektir.)
Hikmet ve sırları bulma kabiliyetini taşıyan tek canlı insandır. Bu sayede insan meleklerden üstün olabilmiştir. Bu kabiliyetlerin ortaya çıkarılabileceği tek yer dünyadır. İnsan akıl ve ilmini doğru ve faydalı olan için mi kullandı, Yoksa yanlış ve zararlı olan için mi? kullandı. Bu imtihanı yaşayacaktır. Ve bu gereklidir. Her üstünlük ve nimetin bir bedeli ve sınavı vardır.
“Onlar, O’nun ilminden, O’nun dilediğinden başka hiçbir şeyi kavrayamaz” (Bakara 255)
Hangi çağda, neye ihtiyacımız varsa Allah insana o kadarını buldurur. Uçağa ihtiyacın var onu buldurur. İlaca ihtiyacın var onu buldurur. Bu Allah’ın insana bir lütuftur.
“Yemin olsun! Biz âdemoğullarını üstün yarattık, onları karada ve denizde vasıtalarla taşıdık, hoş nimetlerle besledik ve onları yarattıklarımızdan çoğununa üstün kıldık…” (isra 70)
Allah-ı Teala kâinatı yaratmış, anahtarını ilim yapmış. İlim anahtarını da bizim elimize vermiştir. Herkes bulunduğu alanda kendisini geliştirmeli ve uzmanlaşmalıdır. Bu konuda en büyük görev annelere düşmektedir. Çünkü toplumu meydana getiren, bilgili, ahlaklı ve en önemlisi ihlaslı evlatları, anneler yetiştirmektedir. Darlıktan, sıkıntılardan, başka ülkelere muhtaç olmaktan kurtulmak için ilim sahibi olmalı ve çok çalışılmalıdır.
Tabiî ki ilim akılla bir araya gelmelidir. Birbirine zıt olmamalıdır. Akıl kâinat defterine bakıp yaratıcısını bulurken, ilmimiz bize bunun zıddını bulduramaz? İlmimiz bizi aklımızın bulduğu doğru yola götürdüğü müddetçe faydalıdır. Peygamberimiz (s.a.v) Cabir (r.a)den rivayetle “Faydasız ilimden Allaha sığınırım.” buyurmaktadır. (ibni mace ebu davud vitir 32) Bugün fen ilimleri ne kadar ilerlesede hep Kuran-ın gerisinde kalmıştır. İnsanlık ne kadar ilerlesede kıyamete kadar Kuran hep ilmen de önde olacaktır. Çünkü tüm ilimlerin kaynağı Kuran-ı Kerim’dir. En son gönderilen ve en mükemmel kitaptır. Buna sahibiz elhamdülillah…
Bugün geri kalmış gibi görünen tüm Müslümanlar Kuran-ı Kerime sarılarak, anlayarak ve yaşayarak tekrar Asrı Saadet-Osmanlı ve Endülüs dönemlerine ulaşacak ve daha da ilerleyecektir. Tekrar İbn Haldunlar, Biruniler, İbn Heysemler ve İbn Sinalar yetişecektir.
Atalarımız “İlminiz kadar yükselir, cehaletiniz kadar batarsınız” demişlerdir. Hz. Ali (r.a) buyuruyor ki; “Ey genç ilim öğren. Cehalet ar’dır (utançtır). Ona merkepten başkası razı olmaz.”
İlim amel edilirse değer kazanır. Peygamberimiz (s.a.v) “Dört kişiden ol. Beşinci olma yoksa helak olursun. Buyuruyor. Kimdir? Ya Rasulullah o dört kişi? Ya Öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol ya da bunları seven ol.” buyuruyor.
Peygamberimiz (s.a.v) “İnsanlar helak oldu, ancak Âlimler kurtuldu. Âlimler helak oldu. Ancak ilmiyle amel edenler kurtuldu” buyurmuşlardır.
Peygamberimiz (s.a.v) “insanların en kötüsü ilmiyle amel etmeyendir” (Darimi-mukaddime 29) Yine Efendimiz (s.a.v.)in hadislerinden öğrendiğimize göre, insanlar dört kısımdır.
1-Okur, amel eder. Turunca benzer. Tadı da, kokusu da güzeldir.
2-Okumaz, amel eder. Hurmaya benzer. Kokusu yok, tadı var.
3-Okur, amel etmez. Reyhana benzer, kokusu var, tadı yok.
4-Okumaz, amel etmez. Ebu Cehil karpuzuna benzer. Kokusu’ da yok, tadı da acıdır.
İlim insana hem dünyada hem ahirette faydalıdır. “Her kim Allah için ilim talep ederse Allah onun rızkına hiç ummadığı yerden kefil olur(Suyuti). “Kim din ilmi talep ederse, bu onun geçmiş günahlarına kefaret olur. (Tirmizi, İlim, 2).
“Kişi öldüğünde amellerinin sevabı kesilir. Ancak üç amelin sevabı devam eder. Bıraktığı sadaka-i cariye, kendisiyle faydalanılan ilim, arkasından dua eden Salih evlat.” (Müslim, Vasiyet, 14)
İlmi öğretmek de Allah katında çok kıymetli bir iştir. “Ümmetime ulaştırmak için sünnetimden kırk hadis ezberleyene kıyamet günü şahit ve şefaatçi olurum.