Marketlerinindirim yaptığı günlerde özellikle bayanlar sıraya giriyor. Çılgınca alış-verişyapılıyor, alarak tatmin oluyoruz galiba ki, o günlerde itiş kakışlar bile görünüyor…

Konuyuisrafa getirmek istiyorum, yani gereksiz harcamalar üzerinde durmak gerekiyor.Çünkü, neredeyse her apartmanın önünde asılmış bayat ekmekler, hatta çöplereatılmış nimetler, velhasıl Müslümana yakışmayan bir görüntü veriyoruz,toplumca….

“Gereksiz yere akıttığımız bir damla su¸ çöpe attığımız bir dilim ekmek¸bir toplu iğne¸ bir pirinç tanesi¸ modası geçti diye değiştirdiğimiz kıyafetlerve eşyalar…

Hiç düşündük mü bu ürünler bizim mülkiyetimiz altına girmeden onlarakimlerin emeğinin¸ zamanının¸ alın terinin karıştığını. İsraf ettiğimiz her birürünle¸ sadece o ürün telef olmuyor; bizim o ürünü alabilecek geliri elde etmekiçin çalıştığımız zamanımız¸ emeğimiz de; dahası o ürünün üretimindeçalışanların zamanı ve emeği de israf oluyor. Zaman benim¸ kazanç benim istediğim gibi harcarım yahut o ürününüretiminde çalışanlar emeklerinin karşılığını alıyorlar şeklinde bir düşüncegeliştirmek¸ yaşam amacımızı unuttuğumuzu gösterir. Çünkü mü'min bilirki benim dediği her şeyin hakiki sahibi Allah'tır ve dünyadaki yaşamınısürdürebilmesi için ona emanet olarak verilmiştir. Emanet üzerinde sahibininrazı olduğu sınırlar dâhilinde tasarrufta bulunulmalıdır.


KAYNAKLAR YOK OLUYOR

İsraf ettiğimiz her ürünle bir başkasının¸ hatta gelecek nesillerininhakkını telef ettiğimizi unutmayalım.

Kur'ân-ı Kerim'de Rabb'imiz¸ “Herşeyin hazineleri O'nun nezdindedir ve her şeyi belli bir ölçü dâhilindeindirir.”2 buyuruyor.

Yeryüzü kaynakları orada yaşayacak bütün insanların ihtiyacını karşılayacakyeterlilikte yaratılmıştır. Bitmez tükenmez düşüncesiyle bu kaynaklarıölçüsüzce kullanmak¸ onları paraya tahvil edilebilir eşyaya dönüştürüp yoketmek¸ ekolojik dengeyi bozduğu gibi gelecek nesillerin yiyecek ve içecekihtiyaçlarını giderecek kaynakları da telef etmek demektir. Bilinçsizce¸ölçüsüzce¸ ihtiyacımız olup olmadığını hesap etmeksizin arzularımızı tatminiçin yaptığımız alış-verişlerle sadece kendi kazancımızın değil yeryüzükaynaklarının yok edilmesinde de rol oynadığımızın farkında mıyız?

Eğer dünyanın bir yerlerinde açlıktan ölen varsa¸ insan onuruna yakışan birstandardın altında yaşayanlar varsa¸ muhtaçlık sebebiyle eğitim öğretimimkanından mahrum kalanlar varsa¸ ki var¸ bu durumda yaptığımız her gereksiz¸amaçsız harcamada onların da hakkı var demektir. Mü'min bilir ki bu dünya birmisafirhanedir. Ev Sahibi'nin sofrasında¸ O'nun ikramlarından faydalanırkendiğer misafirleri düşünmeksizin gasp etmek ve ölçüsüzce¸ zevk ü safa içintüketmek¸ haddi aşmaktır¸ edepsizliktir.(Kaynak Somuncu Baba Dergisi)”

 

DOYUMSUZ İNSAN

Yeryüzünde bugünü kadar meydana gelmiş savaşların temelinde, insanlarınpaylaşmayı sevmeme hastalığı vardır diye düşünenlerdenim.

Bir yanda israf edilen doğal kaynaklar, diğer yanda gözü doymaz insanlarınemperyal emelleri, sonrası gözyaşları, açlık ve ölümler…

Oysa, mevcut olanları paylaşabilsek açlıktan kimse ölmeyecek. Demek ki meselabir ekmeği bölüp paylaşmak gerekiyor. Sadece ekmeğini değil, hüznünü,duygularını, sevincine velhasıl maddi ve manevi herşeyimizi paylaşmamısgerekiyor bu dünyada...  

Sadece benim olsun, daha fazla olsun zihniyetiyle yaşayan insanlarınyaygınlaşması, tüketim toplumunun doğal davranışları haline geldi. Fakat buböyle gitmez! Ya paylaşmayı öğreniriz ya da öğretirler.

Ya israftan kaçınıp, Rabbimizin verdiği nimetlere şükür eder, huzurlu biryaşam süreriz, ya da sosyal patlamalar yaşarız.

Şunu demek istiyorum: “İnsanlarıngünümüzde yaptığı pek çok davranışın bizleri insanlığımızdan uzaklaştırdığınıgörmeliyiz. Aslında kendi kabuğu içinde korumacı davranış sergilediğini düşüneninsanlar, her geçen gün kendi insani özelliklerini yok etmektedir. Ben odaklıbir yaşam şekli bizi, kendi oluşturduğumuz labirentin içine hapsediyor…

Yanılıyor muyum? Keşke yanılsaydım.

Selanm ve sevgilerimi iletiyorum.