Kurt puslu havayı severmiş derler, bu günlerde galiba kurtlar çevremizi kuşatmaya çalışıyor. Kurt dedim de insanın içinde de kurt vardır, dışarısında da. Dışardan gelen kurtlara karşı insan kolay tedbir alıyor ama içerdeki biraz zorlar. Çünkü cerrahi ya da ilaç ile müdahale etmeniz gerekiyor.
Bu yazdıklarımı şimdi vereceğim iki haber sonunda yaptığım yorumla daha iyi anlayacaksınızdır. Gerçi bizim okuyucularımız arif insanlar. Leb demeden leblebinin nasıl olduğunu anlıyorlar. Gelen telefon ve yorumlardan anlıyorum bunları….
Sabahları gazete yazarlarını okurum, bugün Türkiye Gazetesinden Batuhan Yaşar’ın (3 Aralık 2020) yazısında şu cümleleri önce paylaşım istedim.
“Türkiye düşmanlarını uzaklarda aramaya gerek yok…
Bu ülkenin suyunu içip ekmeğini yiyenler, ülke kötü olsun diye ellerini ovuşturuyor…
Kaos olsun, yansın, yıkılsın…
Ekonomi batsın…
Kriz çıksın…
Bu kin, bu düşmanlık niye?
Ruh hastalığı ile de açıklanacak bir durum değil bu…”
Eyvallah böyle tipler var mı? El cevap: “Tarih boyunca gaflet ve dalalet hatta hıyanet içinde olanlar olmuş, işte Nutuk bakın orada görürsünüz. Hatta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde de var…
Bunların bence kanlarını tahlil ettirmek gerekiyor…
FARKLI PENCEREDEN BAKANLAR
Bu arada aynı dün Yazar Abdurrahman Dilipak ise şu pandemi sürecinde yaşadıklarını ve tecrübelerini okuyucuları ile paylaşmış. Nasıl beslendiğini, uyuduğunu vesselam yaşamından örnekler verdiği yazısının son bölümlerinde ise şöyle diyor: “Birileri şunu görmeli. Hayat eve sığmaz. Çocukların kasları gelişmeyecek, yaşlılar kas tembelliğinden çökecekler. Ölüm korkusu insanları intihara sevk edecek. Daha az oksijen sebebi ile birçok hastalık daha ölümcül olacak. Maske salgını önlemiyor, artırıyor. 5G, CoVİD komplosunun öteki yüzü olarak insanlığın hayatını kaybetmek için Şeytani bir senaryo olarak önümüzde duruyor…
Bugünkü gidiş kör bir gidiş. Kılavuzu DSÖ, FDA olanların bu gidişle akıbetleri hayr olmayacak. FDA ya da DSÖ CIA’dan ya da FETÖ’den daha masum bir örgüt değil. Bakın bu GDO’lu ürünler DNA’yı dönüştüren gıda ilaç ve aşı ya da o her ne ise o Riba’dan daha az tehlikeli ya da ifsad edici değildir. Genetiğimiz ilaç, gıda, kozmetik ve aşı belası ile geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde değiştirilmek isteniyor. Bu tarihin en büyük meydan okumalarından biridir. Dijital diktatörlük ve dijital köleliğin yolunu açan tarihin en büyük komplolarından, kitle imha operasyonlarından biridir. Atom bombasından daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya insanlık.
Bu arada Akit Tv’de bu ve benzer konulara farklı bakan Söz Meydanı isimli bir açık oturum yapıldı. Bu programda Erkan Trükten ve Araştırmacı Gazeteci Yazar Ali Bektan ile Serdar Arseven konuşmacı olarak katıldılar.
Mustafa Balevi’nin yönetiminde yapılan bu program da, Çin’den gelen aşıyı konuşmacılar yaptırmayacaklarını belirttiler. Onlarda tıpkı Dilipak gibi Covid 19’a şüpheli bakıyorlar. Yani anlattıklarına bakarsanız adamlar haklı gibi de görünüyorlar.
Ama olan bizim gibi vatandaşlara oluyor. Ortalık birden bulanıklaşıyor, şüpheleriniz artıyor, güven kaybı söz konusu.
Peki böyle bir şey olur mu? Yani Dilipak’ın ifade ettiği gibi bu aşı ile birlikte genetiğimizle oynanabilir mi?
Çevremdekilerin bazıları da şüpheleniyor. Hemen yanımda ki iki dostuma soruyorum, siz aşı olacak mısınız? Net cevap vererek “hayır yaptırmayacağız” diyorlar. Ama diğeri yaptıracağım diyor.
Peki aşı konusunda devlet zorlar mı? Böyle bir açıklama daha duymadım ama İtalya’da aşı yapılmaya başlandı o devletin başındaki yöneticiler: “Aşı İtalya’da zorunlu olmayacak!” diye dün A haberde İtalya’daki muhabirleri açıklama yaptı. Bizde de zorunlu olacağını zannetmiyorum, kafanızı karıştırmayın, güvenilir bir insan nasıl olsa çıkap bize güvence verecektir…
Kalın sağlıcakla.