Doğu Anadolu, İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinin birleştiği noktada yer alan yaklaşık 15 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle özel bir şehirdir Kahramanmaraş. Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan bu nadide ili özel yapan niteliklerden biriside değişik iklim özelliklerine paralel bitki örtüsünün ve tarımsal üretimin çeşitliliğidir.
Eşsiz topraklara sahip olması, su kaynaklarının bol olması, geniş ormanlık alanlara sahip olması da ayrıcalıklarındandır. Bulunduğu iklim kuşağının getirisi olarak, il sınırları içerisinde bulunan verimli topraklar birbirinden lezzetli meyve-sebze çeşitlerine ev sahipliği yapar.
Fakat üzülerek belirtmeliyim ki son yıllarda gündelik hayat tüketim etrafında dönmekte olduğundan tüm dünyada kaynaklar tükenme eğilimindedir. Kahramanmaraş’ın bundan etkilenmeyeceğini söylemek keşke mümkün olsa… Bolluğa güvenerek, hoyratça bir tüketim çılgınlığı devam ettiği müddetçe memleketimizde de kaynaklar tükenmeye mahkumdur. Öyle ya, hazıra dağ olsa dayanmaz!
Bu gidişatı durdurabilmek adına önce kendi evimizin içinden aile ekonomisiyle başlayabiliriz. Tıpkı geçmişte, Kahramanmaraş’lı anaların, bacıların yaptığı gibi…
Yazıyı yazdığım günlerde memleketten kahvaltılık zeytin geldi. Kendi bağımızın yetişen zeytin ağaçlarından bin bir zahmetle toplanmış. Kahvaltı olarak tükettiğimiz seçilmiş alaca renkli turşuluk kısmı. Geri kalanı zeytin masmalasında(zeytin işleme tesisi) çoktan halis zeytinyağı olmuştur. Toplanmadan önce ağacın dibine yere düşenler de toplanıp siyah zeytin yapılır.
Toprakta yetişen her şey değerlendirilirdi. Evde maharetli ellerde zahire, şire, reçel, kuru vs. çevrilip istiflenirdi. Kışın yenmek üzere… Geçmiş yıllarda yiyeceklerin büyük bir bölümü evlerde yapılırdı. Ekmek, yoğurt, turşu, ayran, marmelat, tarhana, yufka, şehriye bunlardan sadece bir kaçı. Bugüne geldiğimizde bilhassa kentsel yerlerde bu yiyeceklerin neredeyse tamamı para ödenerek dışardan satın alınmaktadır.
Diyebilirsiniz; şimdiki evlerde tarhanayı, kaynattığınız bulguru, yaptığınız salçayı güneş görsün-kurusun diye serecek dam nerde? Belki de bunları yapacak yerim yok diyerek kendimizi oyalıyoruz. Buradan yetkililere seslenmek isterim. 6 Şubat sonrası şehri yeniden inşa ederken Kahramanmaraş’ın alışkın olduğu hayat tarzının ve kültürünün gözetilerek bu manada imkanlar sunulabilmesi adına projeler geliştirilmelidir. Örneğin apartmanlarda bu işler için kat aralarında örnekleri bulunan bahçeler gibi teraslar yapılabilir. Her apartmanda kendi teçhizatını temin ederek bu işleri gerçekleştirmek mümkün kılınabilir. Bu sayede komşuluk ilişkilerinin ve mahalle kültürünün kaybolmaması sağlanabilir.
Bir çok alışkanlıklarımız gibi mutfak kültürümüzün ve yemek yeme alışkanlıklarımızın değişime uğradığı aşikar. Yemeklerin yanında ikram edilen yazdan hazırlanan ravanda şerbeti, meyve kompostoları yerini gazlı içeceklere bırakmıştır. Bu arada sabah, akşam yemekleri evde yenirdi. Öğleyin evin erkeklerine işyerine sefer tasında yemek gönderilirdi. Artık sabah kahvaltıları pastanelerde “brunch” adıyla yenir oldu. Öğle ve akşam yemekleri de ya restoranlarda yenilmekte ya da eve sipariş edilmektedir. Açık büfe adı altında sunulan yemekler çöpe gitmektedir.
Atalarımız günümüzde her gün onlarca ekmeğin çöpe gittiğini görseler oturur ağlarlardı. Yapılmış ekmeği çöpe atmayı bırakın, undan tasarruf etmek için ekmek kırıntılarını kurutur, bayatlamış olanları da ballı, pekmezli suya doğrayıp tatlı niyetine tüketirlermiş.
Evlerin mutfak kısmında ısınmak ve yemek pişirmek için bulunan taş ocaklar aynı zamanda sıcak su elde etmek, ekmek pişirmek, çamaşır kaynatmak gibi pek çok görevi yerine getirirmiş. Yazları ise güneşin ısısından yararlanmak için güneşe su dolu kovalar konurmuş.
Son yıllarda su tasarrufu konusunda uyarılar yapılsa da kişi başına düşen su miktarı her geçen gün azalmaktadır. 2050 yılına gelindiğinde toplam 7 milyar insanın su kıtlığı yaşayacağı tahmin edilmektedir. Şimdilik su kaynakları bol görünen, Kahramanmaraş için de tasarruf şart!
Evlerde gazete alınır, okunup bittiğinde ya bakkallarda kese kağıdı olur veya defterlerin kaplanmasında kullanılırdı. Okul sıralarında otururken göz ucuyla yanınızda oturan arkadaşınızın defterinin dışındaki haberlere göz atmanızda mümkün olurdu. Şimdi ise kese kağıtlarının yerini her seferinde para ödeyerek satın aldığımız doğaya ve çevreye zararlı plastik poşetler almış durumda.
Eskiden eskiyen kumaş perdeler koltuk örtüsü olarak yeniden değer bulurdu. Mobilyalar bir çırpıda kapı önüne konmazdı. Kullanılmış eski kumaş parçalardan ve bu işe uygun kumaşı olan eski giysilerden kilim dokutulurdu. Kumaşlar kopmasına müsaade edilmeden karşılıklı özel bir teknikle bir parmak genişliğinde kesilir hazır edilir, sonra kilim dokunmak üzere tezgahta yerini alırdı. Örgü kazak, ceket vs. eskidiğinde itina ile sökülür ip yumak haline getirilirdi. Bundan paspaslar örülürdü. Hatırlarsınız hani şu yuvarlak pasta dilimli görünümünde olanlardan. Üstelik her bir dilim farklı renktedir. Yalnız! eskiyen giysilerin önce düğmeleri kesilir düğme kutusuna konulurdu. Yeni dikilen bir elbise veya örülen bir kazak içinde önce bu düğme kutusuna bakılır, içinden sayıca yeterli ve renk, büyüklük olarak uygun olan varsa değerlendirilirdi. Hemen dışardan alınmazdı. Eskiyen havlular ve çarşaflar uygun büyüklükte kesilir kenarları dikilir temizlik bezi olarak kullanılırdı. Hani şimdilerde her bir çeşidine para ödeyerek satın aldığımız yer bezi, cam bezi, toz bezi gibi…
Tasarruf kelimesini sadece yokluk zamanlarında telaffuz etmek eksik kalır. Aynı zamanda varlıkta da hiçbir şeyi ziyan etmemek gerekir. Çünkü israfsız ekonomiyi benimsemek aile ve ülke ekonomisi için önemli bir değerdir. İlaveten bu değerin gelecek nesillere taşınması, uygulanması gereklidir.
Bu yazıyla ifade etmek istediğim, evet geçmiş güzel bunun dışına çıkılmasın, geçmişte neyse şimdi de aynısını yapalım değil. Aksine her devir kendi içinde değerlendirilmeli. Her geçen gün toplumsal şartlar ve ihtiyaçlar değişim içindedir. Hızına yetişmekte güçlük çekilen baş döndürücü bu değişim karşısında ihtiyaçlara cevap verebilecek ve sorunları çözecek yeni yol ve yöntemler ortaya çıkması kaçınılmazdır. Aynı zamanda bu hızlı değişim dönüşüm yeni nesil için kültürel bir şok niteliği taşımaktadır. Teknolojinin bu denli hayatlara dahil olduğu bir dünyada geçmişi geleceğe taşıma noktasında belirlenecek sağlıklı politikalar ile, büyüklerimizden aldıklarımızı, sanal ortamlara taşıyıp teknolojiyi dahil ederek yapmanın daha etkili olacağı kanaatindeyim.
Kahramanmaraş’ın ekonomik anlamda geçmişten bugüne nasıl geldiğine baktığımızda, bir takım zorluklardan sonra makus talihini kendi öz kaynaklarıyla yenerek ekonomik anlamda kurtuluşu başarmıştır. Özellikle son yirmi yılda gerçekleştirilen büyük atılımlar sayesinde kabuğunu kırarak, yapılan yatırımlar sonucunda sanayileşme ve çağdaş ticaret dönemine girilmiştir.
Tasarrufun önemli olduğu üretim toplumundan tüketim toplumuna geçtik ve gördük ki, yavaş yavaş tükeniyoruz! Artık enerji tasarrufunda bulunmayan, doğal kaynakları tahrip eden ve geri dönüşüme önem verilmeyen toplumlarda birçok alanda devamlılığın sağlanması bir hayli zor görünüyor.
İçinde bulunduğumuz an itibarıyla artık Yeşil ekonomiyi konuşuyoruz. Tüm dünya ülkeleri en büyük yatırımları yeşil dönüşüme yapmaktadır. Yeşil ekonomi, uzun vadede refah için-bilhassa gelecek nesiller- çevresel riskleri ve ekolojik kıtlıkları azaltmayı hedefleyen ve çevreye zarar vermeden sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen bir ekonomidir.
O vakit hepimiz aileden, şehrimizden başlayarak kendi yeşil ekonomimizi oluşturmak adına geçmişten ilham alarak, geleceğe zengin bir dünya bırakalım.
Sağlıkla kalın…