Rahmetli Oktay Sinanoğlu’nun formüle ettiği bir ifade vardı bilim + gönül.  Şayet yaratılışı , evreni , insanoğlunun dünyada ki  öyküsünü anlamak istiyorsak bilimin ışığının gösterdiği yolu takip etmek zorundayız. Ancak bunu yaparken de Yunus Emre Hazretlerinin buyurduğu gibi : “ Yaratılanı severiz yaratandan ötürü”anlayışıyla hareket etmek, hiçbir şeyi hor ve hakir görmemek lazım. Aman o da neymiş ne işimize yarar diye kolaycılığa kaçmamak veya bizim düşüncelerimize uymuyor diye, kesin yanlıştır anlayışından uzak kalmalıyız. Kalbimizin ve beynimizin ise  ilahi sırların mazharı ve bilimin keşiflerini hazmedecek halde olması da, zaten bizleri bilimin Işığının aydınlattığı yere yani sonsuz-sınırsız olana götürecektir.Boş vermişlik , adam sendecilik dinin yanlış anlaşılması ve anlatılması, bilimin bulguları karşısında da, daha bulunanlar teoridir kesinliği yoktur gibi kolaycılığa kaçılması yüzünden Sonsuz- Sınırsız olandan mahrum kaldık . Yani bilim ve teknoloji alanında yapılan keşiflerde artık maddenin kendisinin  oyun hamuru haline geldiği, madde ile mana ayrımının kalktığı, bilimin tamamen metafiziğe yaklaştığı, hatta örtüştüğü günümüzde,  bunları sadece dışarıdan seyretmekle yetinmek zorunda kalıyoruz.  Oysa Türk –İslam alimlerinin yolunu lafta değil gerçekten takip etseydik ki biz sadece sözünü sevdik, şu anda dünya ya hükmeden  ülkelerden  biride biz olabilirdik. Gelişmiş ülkeler bilginlerimizin, sûfi’lerin eserlerini ve keşiflerini 1700’lü yılların başına kadar incelediler ve hazmettiler; sonrasında da  öğrendikleri bilgilerin üzerine yenilerini ekleyerek  maddenin hakikatini aleme haykırdılar. Ancak onlar da bir şey eksikti. O da gönüldür. Zaten bu yüzden  mazlumlar eziliyor,  akan kan durmuyor, göz yaşları dinmiyor. Öğrendikleri bilgilerin ihtişamı, bilimde ulaştıkları baş döndürücü gerçekler, onların zalim olmasına sebebiyet verdi. Kibirlendiler. Yaratıcının sevmediği ve razı olmadığı bir üstünlük iddiası ile dünyaya nizam vermeye kalkıyorlar. Bunun sonucunda da  seyrettiğimiz filimde, maalesef  açlık-kıtlık ve kaynakların adaletli bir şekilde dağıtılmamasını izliyoruz.  Peki çözüm nedir ? İslam’ın hakikatine dönmek ki İslamiyet kadın erkek her insana ilim öğrenmeyi farz kılmıştır ve eskiden ecdadın yaptığı gibi pozitif ilim alanında çalışmak, oradan aldığımız feyiz ve ilhamla bilimin ışığını izleyerek sonsuz – sınırsız olana sığınmak. Madde ile hamur gibi oynamayı başaranların elinden bu sınırsız gücü  almak … Türkiye de birileri tasavvuf ve din kelimesini duydukları anda maalesef halen çıldırıyorlar. Söyleyenleri bilim dışı, çağ dışı olmakla, hatta insanlıktan nasibi olmamakla suçluyorlar. Gerici –yobaz –Hurafeler ile uğraşan insanlar olmakla yaftalıyorlar . Burada siz kıymetli okuyucularıma arz etmek istediğim üç önemli husus var . Türkiye de bazı çevreler, ısrarla dindar insanların üstüne geliyor onları hırpalıyor aşağılıyorlar. Bunu da aydınlanmak için yaptıklarını ve kendilerinin ilerici olduklarını söylüyorlar . Alim kisvesine girmiş karanlık çevrelere hizmet eden  yazarlar – araştırmacılar ise ya din bize yeter bilimle uğraşmaya gerek yoktur diyor ya da din ile bilim çelişir veya İslam da tasavvuf diye bir kurum olamaz diyorlar. Batı’nın din algısından kurtulduğu için ilerlediği de savunuluyor.Bu mesele haddinden fazla uzun ve ayrı bir makalenin konusu ancak batılı akademisyenlerin -araştırmacıların şu an ki din anlayışını kısaca izah etmekte de yarar görmekteyim. Batı da bilginler, ilimle uğraşanlar, acaba zannedildiği gibi ateistleri mi? Yoksa bizde ki malum medya mı konuyu çarpıtıyor. Evet, onların içinde de sadece maddeye tapan ve inancı olmadığını söyleyen insanlar vardır. Ancak içlerinde kiliseler de rütbe sahibi olan din adamları var. Metafizik arayışların tefekkür edildiği cemiyetlerin başkanlığını yürütenler mevcut ve bu insanlar da, her ne kadar bizde ki malum medya gizlemeye çalışsa da “ Metafizik anlayış , yüksek ve derin düşünce olmadan bilim yapılamaz diyenler ateist olanlardan ezici olarak çoğunluktadırlar. Ayrıca Tanrı bilgisi olmadan maddenin hakikatine erişilemeyeceğini ve bilimde hiçbir ilerlemenin olmayacağını söylemektedirler”  Bilimin hakikatini anlayacak ve asla keşifleri bilimsel gelişmeleri  reddetmeyecek bir kalp sahibi olmayı Cenab-ı Haktan diliyoruz. Bilimin sunduğu  hakikatlerin, yaratanın işaretlerini, sonsuz kuvvetinin delili olarak görecek ve tasdik edecek kalp ise nasıl olur? Kıymetli okurlarıma arz edeyim  tefekküre vesile olsun. Çünkü inanmaktayım ki  bilim olmadan  asla ilerlenemeyeceği fikri, ancak bu şekilde daha iyi  anlaşılacaktır.  (DEVAM EDECEK)