KALP MADDENİN HAKİKATİNİ NASIL ANLAR VE TASDİK EDER Mutasavvıflar insanın bir dış gözü olduğu gibi birde iç gözü olduğunu söylerler. Buna da “ Kalp gözü” adını verirler. Nasıl dış göz bedenin dışında ise, iç göz, yani kalp gözü de beden içindedir; daha doğrusu kalptedir. Dış gözün bütün fonksiyonlarına , kalp gözü de sahiptir ; yani nasıl dış göz insanın dış dünyasını görüp algılamasını sağlıyorsa , kalp gözü de maddeye nüfuz edecek alemin hakikatini görecek hale getirilebilir. Mutasavvıfların kalp gözü dedikleri bu gözün kendine has daha başka özellikleri de vardır. Kalpte nûrânî ( ışıklı ) organcık olmasına rağmen , çıplak gözle görülmez ; ancak mikroskopla görülebilir.
Esas hayat kaynağı da zaten bu gözün kendisidir. Bu göz enerji ve elektrik yüklüdür. Tüm vücud , elektriğini ondan alır. Onun enerjisi bitince hayatiyet kalmaz. Mutasavvıfların kalp gözü dedikleri şeyi, modern bilim de izah ediyor ve açıklıyor ancak bu bilgileri siz kıymetli okuyucularımla paylaşmadan önce Gazali Hazretlerinin bu konuda neler söylediğini aktarmakta yarar görmekteyim. ER – RİSÂLETÜ’L LEDÜNİYYE : “
Mutasavvıflar beden gibi kalbin de gözü var derler. İnsan görünen şeyleri baş gözüyle gördüğü gibi kalp gözüyle de görebilir. Peygamberimiz (S.A.V) buyurdular ki her insanın kalp gözü vardır. O gözlerle de kavrayabilir. Allah bir kuluna hayır Murad ederse, gözünün görmediği şeyleri görebilmesi için kalp gözünü açar buyurmuşlardır.” Bazı alimler bu bahsedilen gözün manevi olduğunu, hakikatte böyle bir gözün olmadığını iddia ederler. Mutasavvıflar ise, gerçekten maddi olarak, kalpte böyle bir gözün var olduğunu kitaplarında yazmışlardır. Ne var ki, 1938’lerde iki anatomi uzmanı olan Sir A. Keith, j .Flack , kalpte sufilerin tarif ettikleri şekilde bir nokta keşfettiler. Bu nokta tıpta bazen onu keşfeden bu iki anatomi aliminin adıyla “
Keith-Flack” ve bazen de
Sinoatrial Node adıyla anılmaktadır. Gözle görülmeyen, ancak mikroskopla görülen bu nokta organcık, kalbin üst veya cava ile sağ atrium’una bitiştiği yerde bulunmaktadır. Kalbin gayri iradî hareketini sağlayan bu nokta, adeta bir ambulansın veya yangın arabasının ışıldadığı gibi, her saniye yanıp sönen daimî bir hareketle vücuda ışık ve enerji saçmaktadır. Zaten bu ışık tamamen sönerse , insan hayatını yitirmektedir. Kalp ve vücudun iç elektriği bununla sağlanmaktadır. Mutasavvıfların , işte bunun için kalbi , nûr olarak vasıflandırmaları boşa değildir.
İNSANOĞLU BİLGİYİ NASIL ELDE EDER ? İnsanın, bilimle uğraşırken istese de istemese de bizim medeniyetimiz de ki ifadesiyle tefekkür etmesi lazımdır. Veya buna derin düşünmek zorundadır da diyebiliriz. En basitinden hayal etmeden bir şeyleri keşfetmek imkânsızdır. Hele birde yoğun bir şekilde eskilerin ifadesiyle
kalp aynasını siliyorsa gönlünü hikmetlerin merkezi ve yansıması haline getirecek çalışmaların içindeyse keşiflerinin ve ulaştığı bilginin değerinin büyüklüğünü kelimeler ifadeden aciz kalır. Ayrıca dünya medeniyet tarihini incelediğimiz de büyük buluşlara imza atan kişilerin
“ Eşyanın Hakikati” bilgisi ile uğraştıklarını anlamaktayız. Yani aklın sınırlarını zorlayan bilgelere insanlık çok şey borçludur. Zaten çok uzağa da gitmeye gerek yok. Son elli yılda yapılan keşiflerin ortaya koyduğu durum, bilim adamlarının aklın ötesine geçmeyi başardıklarını göstermektedir. El – Munkızmined- Dalâl adlı eserinde İmam-ı Gazali Hazretleri aklın ötesini şu şekilde tarif buyurmaktadır : “
Aklın ötesinde bir başka devre vardır ki , orada insana bir başka göz lazımdır. Eğer Cenab-ı Hakk’ın izniyle o göz açılırsa onunla gerçek bilgiyi görür. Hatta gelecekte vuku bulacak hadiseleri ve daha aklın anlamaktan aciz kaldığı bazı şeyleri de anlar” Değerli okuyucularıma, konunun daha iyi anlaşılması için, adını bilim tarihine altın harfler ile yazdırmayı başarmış, sadece aklıyla değil his ve sezgileriyle tanrıyı bulmuş ve onsuz asla bilim yapılamayacağını tüm dünyaya haykırmış bir bilim adamından kısaca bahsedeceğim. Siz kıymetli okurlarıma anlatmaya çalıştığım üzere, şayet Tanrı bilgisi olursa çok büyük keşiflere buluşlara imza atılır. Ve tüm insanlığın kaderine yön veren çalışmalar ortaya çıkar
İNSAN GENOM PROJESİ gibi.
AKLIN ÖTESİNE GEÇEN BİLİM ADAMI DR . FRANCİS COLLİNS Önceleri ateist olan, İnsan Genom Projesi Başkanı Dr. Francis Collins, laboratuvarda yaptığı çalışmalar sırasında tanrıyı bulduğunu söylüyor ve böylece çalışma arkadaşı Craig Venter ile birlikte çok önemli bir keşfe imza atıyorlar. Onlar, sıradan bilim adamları değiller. Çünkü insan vücudunun genetik kodları olan DNA’nın şifresini çözerek bilim tarihine geçtiler. Dr. Collins Laboratuvarda çalışırken Tanrıyı hissettiğini ve bu sayede dostu Craig Venter ile birlikte DNA’nın şifresini çözdüklerini “
Tanrı’nın Dili “ kitabında anlatmıştır. Bu kitabı yazımı okuyan ve bu tür konulara meraklı olan herkese de tavsiye ediyorum. Dr . Francis Collins yazdığı muhteşem eserde insanı düşünmeye sevk eden çok enteresan cümleler kurmuş onlardan biri de :
“ DNA’da Allah’ı gördüm “ ifadesidir. Yazıma okuyucularıma çelişki gibi gelebilecek bir konu hakkında kısaca açıklama yaparak son vermek istiyorum. Madem yaratıcıya inanan bilim adamları çoğunlukta, o halde neden keşifler insanlığın hizmetinde değil gibi haklı bir soru sorulabilir. ABD de Avrupa da tanrıya inanan metafizik yoluyla büyük buluşlara ve keşiflere imza atan bilim adamları olsa da maalesef onların “
sistemleri” şeytanidir. Bu “
Sistemi yönetenler” maddenin İnsanlığın onuru için kullanılmasını engellemektedirler. Bize düşen ise Kainatı okuyarak Rabbin razı olduğu şekilde “Eşyayı” yeniden insanlığın hizmetine sunmaktır.
Şimdilik Hoşça Bakın Zatınıza…