Bu günlerde savaş mı olacak? Sorusuna çok muhatap oluyoruz.  Şöyle çevreme baktım, duruşları süzdüm, düşünceleri okumaya çalıştım. Tabi savaşa karşı olanlar var… Çığırtkanlık yapan… Olup bitenleri büyütenler… Olduğu gibi görenler… Korkanlar… Kahramanlık gösterenler v.s Neredeyse insan sayısı kadar, farklılıklara rastlıyorsunuz… Akşam, arkadaşlar Risale-yi Nur derslerine davet ettiler. Tevafuk olsa gerek, derste sanki bu bakış açılarına cevap verecek nitelikteydi. Benim dersten anladığım, şu oldu Yaratan, bizim dert edindiğimiz her şey bilir, savaşlarda, kıtlıklarda onun bilgisi dahilinde. Öyleyse insana düşen, dünyada olup bitenlerin arkasına düşmektense, kendi nefsi savaşına öncelik vermesidir! Gerçekten de düzelme istiyorsak, kendimizden başlamamış gerekiyor. Ancak nefisli mücadele öyle kolay değil. Ömer Paksu hocam, Allah ona uzun ömür versin, nefisle mücadele derslerini anlatırken, “ Nefis, alabaşlı it gibidir, insan onunla mücadele ettikçe küçülür, mücadeleyi bırıktıkça da o seni kendi esiri yapar..” derdi.   ÇOK YEMEK, UYUMAK VE KONUŞMAK NEFİSTENDİR İnsan kainatın çekirdeği hükmündedir, kainatta ne  varsa, insanda da o vardır. Gurur, kibir, ene, akıl, iman, şehvet, metanet, tevazu… Bunların hepsi bir insanda olabilir, içinde bulunduğumuz nefsin basamaklarına göre, farklı ruh dünyasına girebiliyor insan. Bakıyorsunuz bazan melekten üstün, bazen şeytana pabucunu çıkartacak kadar ehvenleşiyor. İnsanda iman, akıl ve nefis iç içe girmiştir. Mevlananın tembihi şu, insanda iman padişah olursa(vicdanının sesini dinlerse) böyle durumlarda akıl nefsin üzerinde baskın oluyor ve kişi kötülüklerden uzak duruyor. İman devreden çıkıpta akıl ile nefis baş başa kaldığında, bu nefa nefis aklı esir ediyor. Nefsin istekleri yerine geliyor.  Nefis çok yemeyi, çok konuşmayı ve uyumayı seviyor. Namaz, oruç ve zikir ise ona ağır geliyor. Bundan dolayı, kişi imanını diri tutacak ibadetlere yönelmeli,  fikirleri ve zikirleri ile nefis terbiye etmeli. Üstadımız, ‘İman insanı insan eder, belki insanı sultan eder” diyerek bu konuya dikkat çekiyor. Allah nefsimizi islah etsin, imanımızı diri tutsun inşallah!   KENDİNİ DÜZELTMEYEN TOPLUMLARI, DÜZELTİRLER İslam tarihi göstermiştir ki, azgınlık yapan kişilerin sayısı arttıkça toplumlar felakete uğratılıyor. Lut Kavmi gibi... Ne okuduk, insan azmayınca, başına felaket gelmiyor.  Kişi bazen sıkıntılarla imtihandan geçer. Bu imtihanda ona verilen kederler, birer kulak çekmedir veya şefkat tokatıdır, sonuç da ham olanlarımız bu acılarla pişiyor. Madem ki, kainattaki olup bitenler, Rabbimizin bilgisi dahilinde oluyor, o halde onun işini ona bırakıp, gerçek savaşımıza, yani nefsimizle mücadeleye dönmemiz gerekiyor. Dedim ya, kendini düzeltemeyen, toplumu öyle veya böyle düzeltirler… Bu demek değildir ki, dünya işleri ile meşgul olmayalım, elbette onlarlada ilgileneceğiz. Düşmanının oyunlarını okuyacağız. Teknolojik ve ilmi gelişmelerimizi tamamlayacağız… Ama esas olan kendimizle savaşımızı kazanmak, nefsimize dur demeyi bilmektir. İnsanlık tarihinde, gerektiğinde vazgeçmeyi göze alabilecek kadar güçlü olmayan hiç kimse bir mücadeleyi kazanamadı. Bunu yaparken de kesinlikle duaya ihtiyacımız vardır, Efendimiz gibi ‘ Yarabbi beni nefsimle bir an bile baş başa bırakma’amin, amin. Sözlerim önce kendime, sonra size. Kalın sağlıcakla.