Kibir değil mi, şeytanı cennetten kovduran. Tevazu değil mi, en büyük erdem?

Mesnevi’ de bugün güzel bir hikâye okudum, kısaca anlatayım. “Karınca, devenin yularından tutmuş, çölü birlikte geçmeye karar vermişler. Deve uysal ama karınca küçücük boyuna bakmadan, devenin yuları tutup, çölde giderek, kendi kendine kibirlenmiş…

Sonra bir nehrin kenarına varınca tabi su coşkun, karınca korkmuş. Deve, karıncayı üzerine alıp, karşıya geçirmiş ama lafını da gediğine koyup, onun kibirli oluşunu yüzüne vurmuş. Haddini bil deyivermiş!

Evet yazının girişinden anladığınız gibi konumuz kibir ve tevazu ile ilgili. “Tevazu erdem!” dedik.

Bir hikaye ile de tevazu konusuna giriş yapalım.

Şeyh Sadi “Bostan ve Gülistan” adlı eserinde ilginç hikâyeler anlatır. Hikâyeleri ve anlamlı sözleriyle kaç asırdır insanlara hakikat denizinden damlalar sunar.

İşte bunlardan ibretlik ders mahiyetinde bir hikâye:

“Bir buluttan deniz üzerine bir damla düştü. Damla, denizin büyüklüğünü görünce utandı. Kendi kendine “Deniz bulunan yerde ben kim oluyorum. Eğer o var ise ben yok sayılırım.” dedi.

Damla kendini hakir (küçük) gördüğü için, sedef onu bağrına bastı, naz ile besledi. Felek o damlayı öyle yükseltti ki, padişahların taçlarına layık inci oldu. Damla kendisini alçak gördüğü için yücelik buldu. Yokluk kapısını çaldığı için var oldu.”

KİBİRLİ ŞEYTANI TEMSİL EDER

Dedik ya kibir şeytandandır. Bu nedenle yeryüzünde kibirlenerek gezmeyin buyurur Yaratan. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir olan cennet yüzü göremez buyurur.

Yazar Ali Daşçı der ki: “Tevazu / alçak gönüllülük paha biçilmez bir değerdir, bilenler için.

Okuyan, kendini geliştiren insan alçak gönüllü olmalıdır; çünkü ilim bunu gerektirir. Bilgi, insanı alçak gönüllü değil de kibirli yapıyorsa, o bilgi değil, zulümdür…”

Aynı şey servet ve makam içinde söz sonusudur. Hatta, evladıyla, eşiyle, arabası ile hatta güzellikleri ile övünmek de aynıdır.

Bu tipler, güç bende diyerek enelerini ortaya koyarlar. Gurur, kaf dağında değil, içini kaplamışda farkında değildir.

Çevrenizi bakın, bu tipler hiç de az değildir. Verin makamı bir günde değişirler, oysa tevazu sahipleri malda yalan, mülk de yalan, makamda yalan derler, bilirler ölüm olduğunu. Bilirler herşeyin sahibinin, kendi sahipleri de olduğunu.

Onlar sevdiler mi, Allah için severler.

Onların yanında durduğunuzda sizde mis gibi kokarsınız. Çünkü, huyları bahar gibidir.

RUH HASTALIĞIDIR KİBİR

Diyeceğim şu ki, başınız göklerde dolaşmayın ey kibirli kişiler, çünkü başı yukarda, olanların içi boştur. Kimseye de yardım etmezler, ettikleri yardım varsa da yüzünüze vururlar. Ruhları hastadır.

Geçen yazdım, bugün yüksek makamda olabilirsiniz, paranız da olabilir ama hayat bu bir bakarsınız o yüksek makamlar altınızdan uçup gitmiş. Uçuruma yuvarlanmışınızdır. Sonra ölüm var be baba; bütün hayalleri yıkan ölüm gerçeği var. Toprak değil miydin? Sonra yine ona dönmeyecek misin? İndir çeneni yere, tevazu sahibi ol, yardım et eşe dosta, kalıcı olan da bu değil midir? Öyle diyor A. Taşçı hocam: “Ölümün kol gezdiği ve hiçbir hudut tanımadığı dünyada kibirlenmek, böbürlenmek insana yakışmaz. Tavus kuşu kanatlarına bakıp kibirlenir; fakat ayaklarını görünce başı yere düşer, çünkü ayakları çirkindir. Boş teneke çok ses çıkarır; boş insanların da vaveylaları çok olur. İnsan, insana yakışır davranış içinde bulunmazsa insanlıktan çıkar. İnsanlıktan çıkan insan ise yaratıklar içerisinde en düşük olanıdır. Alçak gönüllülük bir erdemdir ve insanı yüceltir…”

Kalın sağlıcakla.