İnsanız ama hepimizin kalitesi aynı değil; ki kalite sabit de olmuyor. Mesele ruhumuz nefisle mücadele sırasında biran da yücelirken, bıraktığınızda sabit kalabildiği gibi düşebiliyor. Hepimiz biliriz, insanlar arasında fikir ayrılığı vardır, neden ? İnsanların fikrinin ve kalbinin farklı bilgilerle beslenmesi, hadiselere farklı yaklaşım sağlamasına sebep olur. Tabi ki çok okuyanlar, okudukları ile amel edenler, bunu Yaratan için yapanlar fevkalede doğru tespitler yapar. Siz buna basirette diyebilirsiniz… Ebeveyn-öğretmen ve fıtrat burada etkili olmaktadır. Aldığı eğitim, okuduğu kitaplar insanı farklı kılar, eğer kendisine doğru bilgiler yüklenirse, doğruları tercih eder. Bu nedenledir ki, Yunus’umuz “İlim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” der. Burada şunu da unutmamak gerek, “Alimden zalim, zalimden alim evlatlarda çıkabilir!” Bu durumda suyuna haram karışmış, diye düşünebilirsiniz veya kadere havala edersiniz.   VEFA’NIN HİKAYESİ İstanbul’da Vefa isminde bir semt vardır duymuşunuzdur. Hikaye şu şekilde; “Vefa’nın esas adı Mustafa’dır. Anası, babası, Konya'nın tanınmış, sayılan ve sevilen insanlarıydı. Haramı helâlden seçmesini bilen erdemli, hâl ehli kimselerdi. Mustafa, biraz boylanıp poslanıp mahalleye, diğer çocukların içine karıştığı zaman arkadaşları onu çok sevdiler. Yaramaz, atik-tetik bir oğlandı. Ancak bir huyu vardı. Nerede kırbalarını doldurmuş bir saka görse, dayanamaz, ne yapar, ne eder kırbayı deler, zavallı sakacığın kârına kesat karıştırırdı. Bir, iki derken, çocuk bunu iyice zevk edinmişti. Elinden kimse kurtulamıyor, kaçınca kimse tutamıyordu. Hiç bir saka da bu güzel yüzlü çocuğa el kaldırıp, onu bir güzel pataklamaya kıyamıyordu. Sonunda sakalar toplanıp, mahallenin büyüklerinden birine durumu anlattılar. O da, akşam üzeri, güzel Mustafa'nın babasını çağırıp, oğlunun yaramazlığını hikâye etti ve nazik nazik tembihledi: «Canını yakmadan, sen onu biraz korkutuver». Baba eve geldiği zaman düşünceliydi. Mustafa, herhangi bir çocuk değildi. İşaretler ve müjdelerle dünyaya gelmiş ve onun doğumuyle beraber, hayatlarında pek çok şey değişmişti. Sonra... kırba delmenin zararlı bir iş olduğunu da idrak edecek yaştaydı. Çorbalarını içtikten sonra bu meseleyi önce karısıyle konuşmayı uygun görerek Mustafa'nın yatmasını bekledi ve güzel çocuk, uykunun derinliklerine dalınca hikâyeyi hanımına aktardı. Sözünü de: «Ondan şüphe edemem, sen de eriştiği tecelliyi görüyorsun.  "Çocuk bunu kendi kusurundan değil, ya senin, ya benim bir eksiğimizin, bir ayıbımızın etkisiyle yapıyor" diye bitirdi. Uzun, derin derin düşündüler, her ikisi de bir bir bütün hayatlarını hatırlamaya çalıştılar. Sonra Mustafa'nın annesi birden: «Hatırladım» diye söze başladı. «Hatırladım. Mustafa'm karnımda beş aylıktı. Karşı komşuya misafirliğe gitmiştim. Lamba iskemlesinin üzerinde bir tabak yemiş duruyordu. Hiç görmemiştim. Tadını da bilmiyordum. Onlara dışarıdan hediye gelmişmiş, adını da söylediler, portakalmış. Canım çekti, belki ikram ederler, diye bekledim. Ama onlar unuttular. Bir ara odada benden başka kimse yoktu. Bir tanesini aldım, elimdeki çorap şişi ile deldim ve birkaç yudum emdim. Mustafa'm hasta olmasın diye. Az sonra ev sahibi bana nar şerbeti getirdi. Söyleyim dedim ama cesaret edemedim, utandım». Mustafa'nın babası gülümsüyordu. Bu masum itiraf, hem hoşuna gitmiş, hem huzurunu geri getirmişti. Karısı: «Ama, yarın gider helâllik dilerim, çocuğumuz iki yudum haram portakal suyunu bile kabul etmiyor. Ben portakalı deldiğim gibi, o da kırba delip ayıbımı yüzlüyor demek, hattâ hemen şimdi gitsem de olur» dedi. «Yok kadınım, sabah ola, hayır gele!» Döşekler yayıldı ve ana-baba da Mustafa'nın daldığı derin uykuya girdiler.(Nezihe Araz, Anadolu Evliyaları adlı eserinden). Hikaye uzun benzer hikayelerde halk arasında hep anlatılır. Ama bilmemiz gereken bir şey var, çocuklarımızı helal lokma ile büyütmek gerek.   HADDİNİ BİLMEK Kendini bilen Allah’ı bilir, Allah’ı(cc) bilen haddini bilir. Zaten ilmin ana gayesi de haddini bilen, hayalı, takva sahibi insanlar yetiştirmek değil mi? Bu gün terörden-israfa, madde bağımlılığından, obeziteye varana kadar bütün sorunların temelinde eğitim sistemi vardır. Bu nedenle müfredat değiştirilmek isteniyor. Ama yerine koyacağınız müfredat da önemli. Geçtiğimiz günlerde yazmıştım, takva medeniyetini kurmak istiyorsanız, tarihimizi, kültürümüzü, inancımızı ve gelecek çağın şartlarını birlikte düşünmek gerek. Araştıran, okuyan, yorumlayan, yeni icatlara pencere açan, ahlakli bir gençlik ancak böyle yetişir. Kalınsağlıcakla…