Mustafa Okumuş ve Ahmet Yüzeroğlu hocalarımın ellerinden öperek yazıma başlıyorum. Önceki gün, Sayın Mustafa  Okumuş Hocam kitaplarını takdim etmek ve görüş alışverişinde bulunmak için telefonla beni aradı ve biraraya geldik. Yol arkadaşım odasını bize tahsis etti ve yaklaşık bir saat okumak ve yazmak üzerine kendisi ile değerlendirmelerde bulunduk. 

Bana son üç eseri, Kendini Tanımadan Gidenler, Çoban Yıldızı  ve Mustafa Okumuş’un Hayatı ve Eserleri “isimli kitaplarını imzaladı. Çok mutlu oldum!

Hocam, 1970’li yıllarda Maraş Ortaokulda eğitim alan bir çok arkadaşımızın idareciliğini yaptı. Yüzeroğlu hocam ise, bizim Ticaret Lisesinde Edebiyat derslerimize geldi.  Bu vesile ile İbrahim Yıllmazoğlu hocamı da analım. Bizde çok emekleri var. 

Yüzeroğlu hocam, onu tanıttığı bir yazısında şöyle diyor; “ Mustafa Okumuş Hocam, anılarda değil, anlarımızda yanıbaşımızda yaşıyor!” 

Allah uzun ömür versin, Maşallah birbiri ardı sıra eser bırakıyor. Kendisine ne zaman yazmaya başladığını sorduğumda; “ Emekli olduktan sonra!” şeklinde cevap verdi. Sonra ekledi, Cenabı Allah’ın bütün nimetlerinden yararlanıyoruz ancak şükür etmede zayıf kalıyoruz. İstedim ki, emekli olduktan sonra bir köşede ölümü beklemeyelim. Bizler öğretmeniz, emekli olunca çoğu meslekdaşlarımız öğretmen evinde vaktini öldürüyor, bir kısmı da ölümünü bekliyor. Bu anlayışın doğru olmadığını düşünerek, yazıyorum, böylece bir nevi şükür ediyorum;  ait olduğum topluma birşeyler katmak istedim…” diyor. Harika bir yaklaşım!

Evet Mustafa Okumuş hocam aynı zamanda benim iyi okuyucularımdan bir tanesi, kitabını imzalarken de; “Öğretmeni olarak gurur duyduğum Sayın Mehmet Doboğlu’na sevgilerimle başarı dilerim!” diye yazmış. Asıl biz sizinle gurur duyuyoruz. Bizler acizane birşeyler yazmaya çalışıyoruz, takdir de sizlerin..

Evet, Okumuş hocam kendini tanıtırken, önce eğitimci sonra yazar olarak tanımlıyor Yüzeroğlu. O örnek bir öğretmendi, biliyoruz. Der ki; “ Öğretmen olmak bir şereftir, çünkü bu meslek sevgi mesleğidir. Cenab-ı Allah bizleri bu dünyada birbirimizi sevmek için yaratmıştır. Bu nedenle, önce eğitimci sonra yazarım…” şeklinde dikkat çeken bir ifade kullandı. 


KENDİNİ TANIMADAN GİDENLER 

Daha önceki eserleri daha çok araştırmaya dayanan Mustafa Okumuş hocamın Kendini Tanımadan Gidenler Kitabını okumak için ilk sıraya aldım. 

Denemelerden oluşan bu eseri 150  sayfadan oluşuyor, kitabının arka kapağında yine kendisine ait olduğunu öğrendiğim önemli tespitleri yer almış. 

Diyor ki, “ Erdem, kişiliğimizin bezeği, bilgi ise gücüdür!” Sonra gerçek dostun dili serttir, acıdır; yalakanın  dili yumuşaktır, aldatır!” 

Bakın sözlerinin sonuna nokta değil, ünlem işareti koydum, Çünkü, altı çizilecek bu cümlelerin tefekkür edilmesi gerekiyor. 

Bu kitaptan bir cümle daha aktarayım, sonra diğer kitaplarına geçmek istiyorum. Der ki; “ Hayat kendisi çin savaşanları sever, onların yüzüne gelir!” İşte bu söz tam da Mustafa Okumuş hocamı anlatıyor. 

Hocamız, bize yaşlandıktan sonra da insanların genç kalacağını göstererek, hala bu yaşta yazmaya devam ediyor. Sizin anlayacağınız o hem Okumuş hem de yazan bir örnek kişi…

Hocamın bir diğeri kitabı da, “Çoban Yıldızı” anısal öykülerden oluşan bu kitabı gençlerimiz okumalı ve okutmalı.  Bu kitabın arka sayfasında da: “ Hey gidi günler… Zaman ne de çabuk geçti. Yaşamak o günler ne de güzeldi! Diriydik, heyecan doluyduk. Ayaklarım yere basmazdı sanki…” yazmış…

Rabbim uzun ömürler versin.

O gördüğüm kadarı ile hiç yaşlanmayacaktır(manen); hocam gibi okuyanlar ve yazanlar aslında hep genç kalacaktır, çünkü eserleri ile yaşayacaklardır. İşin özeti, hocam kendi tanıyanlardan biridir. Derinliği var, tecrübesi var.  Onun bu birikimlerinden yararlanmak gerek.   Şunu da biliyoruz ki her fani bir gün Baki olana ulaşacaktır...  

Hocam tekrar ellerinizden öpüyorum.  Selam ve saygılarımla. Kalın sağlıcakla.