Zaman zaman ilimizdeki toplantılara katılıp, hatiplerin yaptığı sohpetlere dinliyoruz. Tabi camilerde de bu sohpetler yapılıyor. Ancak, buralarda ki hatiplerin konuşmalarını uzattığını görmekteyiz..
Önce camilerden başlayalım, hutbelerin son iki hafta konusu harikaydı! Bunu ben demiyorum, gençler diyor. Gençler, hutbelerin günümüze dönük hazırlanması ve ihtiyaca cevap vermesini istiyorlar. Ancak camilerde yapılan vaizler her zaman böyle olmuyor. Hatip kimi zaman ezan okunmasına rağmen konuyu uzatıyor, sonra bazen de sert ifadelerle itham edici ifadeler kullanıyorlar.(Yapmayanları tenzih ediyorum bunu baştan belirteyim)
Gelelim konferans, seminer ve diğer sohpetlere. Geçtiğimiz hafta bir vakfın ve derneğmizin davetine icabet ettik. Toplantının birisinde hatip Çin’in Doğu Türkistan’a yaptığı zulmü dillendirdi ve bir diğeri sadece gündemi değerlendirdi. Hazırlıklı gelmemiş!
Doğu Türkistan için yapılan toplantıda hatip harika tespitler yapmış. Sunum var, konuyu ilgilendiren görüntü ve resimler yer almış. Salon dikkatli dinledi. Ancak, soru sorma faslına gelince. Soru mu soruldu, yoksa insanlar kendi düşüncelerini mi salona anlatmak istediler anlayamadık. Vatandaşın birisi, konuşmacıyı itham etti ve hatta mimiklerine varana kadar dil uzattı. Bir diğeri, kendisinin tarihi çok iyi bildiğini uzun uzun anlattı, hatip sorusunu yönetmesine istemesine rağmen soru gelmedi, konuşmasını uzattı da uzattı. Ben sıkıldım ve dışarı çıktım. Bazı dostlarda benim gibi düşünmüşler ki, dışarı çıkarak lahavle çektiler…
İşte bu gün konuşma, dinleme ve soru sorma adabı ve usulü üzerinde durmak istedim.
HATİP VE DİNLEME ADABI
Önce belirteyim ki, konuşmaktan daha çok dinlemeyi bilmek bir erdemdir. Bu nedenle dinleyici sabırlı olmalı….,
Hatip olmak ise öncelikle iyi bir hitabeti gerektirir. Bunun için bilgi birikiminiz iyi olmalı, ortaya koyduğunuz belge ve bilgilerle dinleyicilerin dikkatini toplaya bilmeliyiz.
Uzun yıllar televizyon ve radyo programcılığı yaptım. Her program öncesi dersime çalıştım. İnsanların dikkat süresini hesaba katarak konuşma yaptım. Yani konuya yabancı biri değilim.
Mesela dinleyiciyle kitap okuyarak sohbet edilmez, siz kendiniz dinleyicinin gözüne bakmalısınız, sonra fikir önemli, bir şeyler ortaya koymalısınız. Bunun için karşınızdaki dinleyici kitlesinin bilgi birikimini tahmin etmeniz gerekiyor. Bazen akademik konuşursunuz, bazen hikaye ve fıkra anlatıp, dikkatleri toplayabilirsiniz. Hayattan örnekler ise en güzelidir! En önemlisi ise dikkat süresini geçirmemelisiniz. 25 dakiki hadi 35 olsun, insanları sıkmamalısınız.
Dinleyenlerden soruları yazılı almak en doğrusu, yoksa karşınızda altından kalkamayacağınız eleştiriler gelebilir. Yani canlı yayında direkt soru almamak gerekiyor. Sonra dinleyicileri suçlayıcı bir dil kullanmamak gerekiyor. Birde eleştirilere açık olmak gerekiyor. Ancak eleştiri de edebi dahilinde olmalı.
YANLIŞI KILIÇ İLE DÜZELTME
“Hz. Ömer camide hutbe verirken: “Ey cemaat, ben hata edersem, eğilirsem ne yaparsınız?”
Camide bulunan bir sahabe ayağa kalkar, “seni bu eğri kılıçlarımızla düzeltiriz” der. Bunun üzerine de Hz. Ömer şöyle dua eder: “Allah’ım, sana hamdolsun. Ömer eğrildiği zaman, bu cemaat içinde onu düzeltecek kişiler var.”
Burada temel felsefe; “ Müslümanların devlet başkanı da olsa, halife de olsa, yanlış yaptığında onu düzeltecek bir mekanizmaya ve yönteme sahip olmasıdır.”
Bugün bizim toplumun en çok tartıştığı ve üzerinde durduğu konu, eleştiri meselesidir. Kimse eleştiriye açık değil. Öz eleştirisini de yapmıyor. Gördüğümüz bir yanlışı söylemek, özeleştiri yapmak ve bunun düzeltilmesi için eğri kılıç olmaya çalışmak sanırım eskisi kadar kolay değil…”
Değerli dostlar, kısa ve öz konuşmak esas alınmalı. Sonra yüreğinizden konuşmalısınız ki karşınızdakileri Allah için etkileyebilesiniz…
Birde sorularımız kısa ve anlaşılır olmalı, hatip ile tartışmaya girmemelisiniz…
Peki kalın sağlıcakla.