Merhaba Kıymetli Dostlarım;
Hayata da küçücük adımlarla başlarız. Çocuklarımızın ilk yürüme çabalarını hatırlayalım. Düşe kalka başlanılan bu süreç bir süre sonra bilinçli ve güçlü adımlarla devam eder. Okuma öğrenmeye de alfabeyle başlarız, Kur’an öğrenirken Elif ba cüzü ile başladığımız gibi. Küçücük şeylerle nice mesafeler katederiz, zaman olur dünyaya bile kafa tutarız.
19. yüz yıl ile başlayıp halende devam eden çok hızlı bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmekte olduğumuz hepimizin malumu olan bir gerçekliktir değil mi?
1789 Fransız ihtilali ile başlayan süreç, önceleri Balkanları sonrada İstanbul’u ve dahi tüm Osmanlı coğrafyasını etkilemeye başlamıştı. Ülkenin kalkınmasına önderlik etsinler diye tahsil için Avrupa’ya gönderilen gençlerimiz mühendis, doktor, kamu idarecisi, sanatçı olarak döneceklerine, özellikle Paris’in ışıltılı gecelerinde Osmanlıyı yok etmek isteyenlerin tezgâhından geçerek memlekete hürriyet getirmek hayaliyle yanıp tutuşur oldular.
Önce saltanatı sonra da hilafeti kaldırdık küçücük adımlarla. Koca Osmanlının yıkılmasının suçunu dine bağlayıp küçücük bir adım daha atıp yeni devletin anayasasındaki devletin dini İslam’dır ibaresini kaldırıp, Laiklik ilkesini koyuverdik taze anayasamıza.
Batılı olmaya karar vermiştik bir kere. Bir küçük adım daha attık, harf inkılabı yapıverdik eskiyle daha doğrusu İslam’la bağımızı koparabilmek için.
Bir çok batı ülkesinden çok önce kadınlara seçme ve seçilme hakkını tanıdık, batılıdan çok batılı yani kraldan çok kralcı olmuştuk.
Batının tam olarak kucağına düşmek için ufak bir sovet tehdidi gerekiyordu, bu sayede Nato’ya balıklama atlayıverdik.
60’ta, 71’de, 80’de, 28 Şubat 1997 post modern darbesi, 7 nisan 2007 de ve son olarak 15 Temmuz da Amerikan, İngiliz ve İsrail ortak yapımı müdahalelerle Türkiye’yi belirli bir çizgide tutma çalışmalarını ara vermeden sürdürdük.
Atmış yılı aşkın süredir bitmeyen bir sevdanın peşinde koşturup durduk. Hala da bu sevdadan, Avrupa Birliği sevdamızdan vazgeçmedik..
Düşünün bir kıza sevdalandınız, her türlü yolu denediniz, her kılığa girdiniz, yine de size yüz vermiyor, ömrünüzü tüketme pahasına bu sevda peşinde koşar mısınız?
Onlar için bölgede jandarmalığa soyundunuz, ülkenizin kaynaklarının çoğunu askeri harcamalara ayırdınız, ama onlar bir türlü sizi sevmedi sevemedi, niye çünkü ayrı dünyaların insanlarıydınız da ondan. Kız bunu yüzünüze durmadan söylüyor siz arsızlık edip kızın peşinden koşuyorsunuz. Buna sevda denir mi? olsa olsa buna takıntı denir. Atmış yıldır seviyorsunuz ancak aşkınıza karşılık alamıyorsunuz. Bu aşk için nelerden vazgeçtiniz ve hala vazgeçmeye devam ediyorsunuz bir bilseniz. Halbuki fazla naz aşık usandırır deyip yeni sevdalar peşinde koşmamız, bizi bizim gibi sevecek birilerini bulmaya çalışmalıydık değil mi?
Ama hayır ille de o olacak başkasını istemem diye tutturduk. Yapmadığımız şaklabanlık, vermediğimiz taviz kalmadı. Hem de muhafazakâr, Müslüman, alnı secdeli kişilerin yönetimde olduğu bir iktidar zamanında. Kadına şiddetin önlenmesi kanunu, erkeğin evin reisi olma hükmünün kadınla paylaştırılması, süresiz nafaka, zinanın suç olmaktan çıkarılması, kadın sığınma evleri, her türlü cinsel eğilimin toplumsal kabülü yöndeki sivil toplum faaliyetlerine izin verilmesi vs.
Biz farklı şeylerle meşgul iken 11 Mayıs 2011 tarihli İstanbul sözleşmesini hükümetimiz 2013 yılında meclis onayından geçirivermiş. Bir çok Avrupa ülkesinin hala onaylamadığı bu sözleşmeyi tıpkı kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren kanunda olduğu gibi Avrupalıdan çok Avrupalı olduğumu göstermek için olsa gerek.
bu sözleşme kapsamında ETCEP ( Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi) pilot olarak sessiz sedasız hayata geçirilmeye çalışılıyor, küçücük hissettirmeyen adımlarla.
Yeni Şafak’ta Hayrettin Karaman Hoca’nın 4 Ocak 2019 tarihli yazısının son bölümünü dikkatlerinize sunmak istiyorum.
“…Bazıları hâlâ bunu ‘kadın-erkek eşitliği’ meselesi sanıyor, ‘kadına şiddet’ meselesi sanıyor, ‘kadının güçlendirilmesi’ meselesi sanıyor. Yalancının mumu 500 senedir yanmaya devam ediyor. Bu konuda yetkililer topluma doğru bilgi vermiyor. Dünyanın en saçma teorisi koca devleti peşine takmış sürüklüyor. Kafası çalışan bazı dostlarımız meseleye ilgi göstermiyor. Bazı dostlarımız ise, meselenin politik amaçlarından habersiz, kendi kişisel tecrübelerine dayanarak “Ama kadına şiddet yok mu? Geleneklerimiz yanlış değil mi?” filan gibi itirazlar getiriyor; konuyu yeterince incelemiyor.”
“Açık söylüyorum: ETCEP projesi başarıya ulaştığı gün çocuklarınızı tanıyamayacaksınız. Beğenmediğiniz o gelenekleri bile yana yakıla arayacaksınız. Aynen şimdi 70’lerdeki, 80’lerdeki mahallenizi aradığınız gibi. Ama bulamayacaksınız. İş işten geçmiş olacak. Pişman olacaksınız, belki de pişman bile olamayacaksınız. Sonra çaresiz kendinizi olup biten her şeye alıştıracaksınız…”
Atalarımız ne der ”Sinek küçüktür ama mide bulandırır”. Küçük şeyleri gözden kaçırmamak lazım
Tekrar görüşünceye kadar Allaha emanet olun.