Merhaba değerli dostlarım.
İslam toplumunun içinde bulunduğu durumla alakalı olarak sizlerle sohbetlerimizi hatırlıyorsunuzdur.
Gelin bugün köşemizin ismine uygun olarak geçmişten günümüze bir yolculuk yaparak bugün Müslümanların içinde bulundukları çıkmazların izlerini arayalım.
Allah Resulünün(s.a) beklenmedik ani vefatı Medine’deki Müslümanlar arasında bir anda panik havasının esmesine, kabileciliğin çok önemli olduğu Arap toplumunda güçlü kabilesi olanların İslam devletine baş olma heveslerinin depreşmesine neden olmuştu. Henüz Resulullah(s.a) defedilmemişti. Öyle ki ortalık toz duman, ümmetin en vakarlılarından olan Hz. Ömer(r.a) Peygamberin ölümünü kabül etmiyor, yalın kılıç “Kim Resulullah öldü derse boynunu vururum” diye tehditler savuruyordu. İşte tam bu sırada Hz. Ebubekir(r.a) ümmetin sükûnetini şu sözlerle temin ediyordu ”Kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür, kim Allaha tapıyorsa bilsin ki Allah (c.c.) ölümsüzdür”
Bu sarsıntılar arasında bir an önce Müslümanlar arasında fitneye mahal bırakmamak için İslam devletine bir baş seçilmesi gerekiyordu. Müslümanların ileri gelenleri toplanarak başta Hz. Ömer olmak üzere bu göreve Hz Ebu Bekir uygun olduğuna karar verip biat edip halife seçmişlerdi. İşte tam bu esnada önemli bir ayrıntı gözden kaçırılmıştı. Bu istişare heyeti toplandığında aralarında Hz. Al(r.a) yoktu. Bu duruma her ne kadar canı sıkılsa da gecikmeli olarak ta olsa Hz. Ali ( r.a) Hz. Ebu Bekir (r.a) a biat etmişti. Ancak bu olay ümmetin arasındaki ilk ayrılığın da nedeni olarak İslam tarihindeki yerini almıştı.
Hz. Ebu Bekir (r.a) ın çok sürmeyen hilafetinin akabinde yine kendisinin tercihi ile Hz. Ömer’in hilafeti başlamıştı. Ümmetin hem Hz. Ebu Bekir hem de Hz Ömer’in hilafetlerinde tam bir mutabakatı olmuş herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştı. Ancak Hz. Ömer’in de bir suikast sonucu beklenmedik vefatı nedeniyle oluşan kaos ortamında Hz. Al’nin değil de Hz. Osman’ın Halife seçilmesi ümmet arasında ikinci bir kırılma noktası olarak tarihi kayıtlara geçmişti.
Hz. Osman(r.a) ın hilafeti esnasında yapılan yanlış uygulamalar tepkileri de beraberinde getirmiş, akrabalarından yaptığı atamaların Müslümanlar nezdinde kabül görmemesi nedeniyle her geçen gün sıkıntılar artarak devam etmekteydi.
Yaklaşık bin beş yüz kadar kişi Medine yakınlarına gelip Hz. Osman’ın Hilafeti bırakmasını istediler. Bu kişilerin talepleri reddedilince Halifeyi öldürmeye karar verdiler. Bu durumda seçimdeki rakibi olan Hz. Ali halifeyi öldürmek isteyenlere karşı savaşma teklif ettiyse de Halife Hz. Osman Müslüman kanı dökülmesin diye kabül etmedi. Bir süre sonra isyancılar bir yolunu bulup evinde Kur’an okuyan korumasız Halife Hz. Osman’ı şehit ettiler.
Bu durum İslam ümmetini ilelebet etkileyecek olan bir fitnenin de kapısını aralamıştı. Herkesin ortak iradesi ile halife olacağı düşünülen Hz. Ali (r.a) bu defa da Şam valisi Muaviye’nin ihtilafı ile karşılaşmıştı. Bu meseleden de daha önemli olan ise Hz. Aişe validemiz ile Hz. Ali (r.a) bağlı Müslümanların karşı karşıya gelmeleriydi.
Bir yanda Muaviye, bir yanda Hz. Aişe taraftarları bir yanda hariciler. Tüm bunlara karşı Hz. Ali Müslümanların içerisine düştüğü bu durumdan çıkabilmeleri için çabalıyordu.
Hz. Osman şehit edilirken ortada olmayanlar, Hz. Osman’ı korumak için savaşmayı teklif eden Hz. Ali’den Hz. Osman’ın kanının hesabı sorulmadı diye ona savaş açmışlardı. Bugün İslam âleminde Müslümanların bir kısmının ilk üç halife ve Hz Aişe annemiz hakkında kötü sözler sarfetmelerinin temeli bu tarihlerde yaşananlara dayanmaktadır.
Allah Resulü’nün tüm uyarıcı sözlerine rağmen Tarihe Cemel Vakası olarak geçen bu hadise maalesef bir acının hesabı görülmek istenirken sonuçları itibarıyla çok daha vahim olayların yaşanmasına neden olmuştur.
Burada bir parantez açıp bir iki ufak detayı paylaşmak gerekiyor. Öncelikle bundan bin dört yüz sene evvel yaşanan bu elim hadiseler nedeniyle taraflardan herhangi birisine karşı kötü duygular beslemediğimizi beyan edelim. Bu olayların bu şekilde cereyan etmesindeki en önemli unsur Resulullah zamanında bile olan, Resulullah’ın vefatıyla sayıları hızla artan münafıkların dahli sonucudur. Bu nedenle bugünde ister İslam ümmetini isterse nefsimizi münafıkların şerrinden korumak için rabbimizden yardım istemek zorundayız. Çünkü münafıklar şeytanın ortaklarıdır ve onlarla yalnız başımıza mücadele etmek ve bu mücadeleden galip çıkmak her zaman mümkün olmayabilir.
Neyse devam edelim. Sanki cemel vakası yetmezmiş gibi bu defada Muaviyenin oğlu yezid komutasında binlerce kişiden müteşekkil kendisini İslam olarak ifade eden kişilerden oluşan bu ordu, yetmiş kişilik aile efradı ile kerbela çölünde aç ve susuz bırakılmış, savaşta kadın ve çocuklara dokunulmaması islamın bir bir şiarı iken, peygamber torunu Hz. Hüseyin (r.a) ve küçük yaşta çocukları ve torunları hunharca şehit edilmişlerdir.
Bu arada devlet adamlarının tercihlerinin sonuçları halife bile olsa bazen akla hayale gelmedik acıların yaşanmasına neden olabiliyor.
Hz Ömer (r.a) ın halife olması Hz. Ebubekir (r.a)’ın bir tercihidir. Aynı şekilde Hz. Ömer (r.a) ölmeden önce şura yerine Hz. Ali(r.a)ın halifeliğini işaret etseydi, ya da Hz. Osman canına kastetmek isteyenlere karşı Hz. Ali’nin onlara karşı savaşma teklifini Müslüman kanı akmasın diye reddetmeseydi, daha sonra çok daha fazlası akan Müslüman kanı belki de akmayacaktı.
Bunları niçin sizlerle paylaştım. Onu açıklayarak bu haftaki sohbetimizi noktalayalım, haftaya devam ederiz.
Sıradan insanlar hatalı kararlar alabilir. Ancak lider pozisyonunda olanların hatalı kararları daha sonraki dönemlere yansıyacak şekilde acı olayların aralıksız devamına neden olmuştur.
Kalın sağlıcakla