Merhaba değerli dostlar.
Kısa bir aranın ardından tekrar birlikteyiz. Bu haftaki sohbetimiz kurban üzerine. Bu vesileyle geçmiş kurban bayramınızı en içten duygularıma kutluyorum.
Kurbanın tarihi insanlığın başlangıcına dayanır. Temel felsefesi takva olan, kabul edilme veya kabul edilmeme üzerine iki seçenekli olan bir davranış şeklidir. Allahın rızası gözetilerek kesilen kurban makbul iken, çocuklar istiyor, elalem ne der vs.nefsi için kesilen kurbanın kabul görmemesine sebep oluyor.
Kurban sözünde durmayı, paylaşmayı, fakir fukarayı, garip gurabayı düşünmeyi, her şeyin yegane sahibi olan Allah’ın verdiklerinden yine onun belirlediği şartlara haiz hayvanları belirlenen şartlar içerisinde kesmek, etinden başta kesen olmak üzere ailesi, hısım akrabası ve ihtiyaç sahibi olanlara ikram etmenin özel bir yoludur.
Yalnız değerli dostlar, modern hayat her şeyle birlikte kurban olayını da farklı boyutlara taşıdı. Aklı son otuz kırk yıla yetenler bilirler ki kurban o dönemlerde her şeyi ile bugünden farklıydı.
Çoğunlukla insanların bahçeli bir evde ikamet etmeleri nedeniyle ve yine çoğunlukla geniş ailenin henüz ortadan kalkmadığı yani dede ve torunun birlikte yaşadığı zamanlarda kurban başka anlamları olan bir ibadetti. Baba ve oğlu kurbanı birlikte alır, torunlar ise günler öncesinden alınıp bahçeye getirilen kurbanı özel bir itina ile beslerlerdi. Sırf bu nedenle bile kurban etinin kokusu ve lezzeti farklı olurdu.
Kurbanı genellikle dede keser, oğlu ve torunu ona yardım ederdi. Dede kurbanı keserken nene de saç kavurması için ateş yakardı. O zamanlar kurban derileri sanki bugüne göre daha bir kıymetliydi. Çünkü dedeler derinin herhangi bir zarar görmemesi için özel dikkat sarf ederlerdi. Saç kavurmasını ailenin önüne koyan nene hemen kurbanının bugün çok önem verilmeyen, karın, çöz, kelle ve bacaklarından paça ve münbar dolması yapmak için çalışmaya başlar, bugünkü hanımların tiksinerek baktıkları kurbanın karnını keserek haşlanmak üzere hazırlardı. Diğer yanda ise kelle ve ayaklar ateş alevinde kıllarından temizlenirdi. Bu işleri bitiren nene bu defa da konu komşuya gönderilecek payları hazırlar ve torunlar bu iş için hazır kıta beklemektedir.
Sizleri bilemem, bizim evimizde kurban etlerinin başlıca demirbaş yemekleri vardı. Kurban eti tüketimi saç kavurması ile başlar, akşamına haşlama ile devam eder, ikinci günü bir yıldır beklenen içli köfteler mideye indirilirken, son olarak ise mümbar dolması ve kelle paça hazırlanırdı.
Eskiler bilir; bahsettiğim zaman diliminde insanlar şimdi bizim gibi her istediklerinde ete ulaşamıyorlardı. Bir çok eve et kurbandan kurbana girerdi. Bu nedenle de kurban bir çok aile için gerçekten bayram olarak yaşanıyordu.
Gelelim işin başka bir boyutuna. Kendi annemden biliyorum, sizlerde biraz düşününce hak vereceksiniz o zamanlar anne evlat ilişkisi yani annelerin henüz ana oldukları dönemde, anaların evlatlarına davranışları bugünden çok farklıydı. Bilmeyenler yeşilçamın Türkan Şoraylı, Fatma Girikli, Hülya Koçyiğitli 60’lı, 70’ li yıllara ait filmlerini izlediklerinde göreceklerdir anne evlat ilişkisinin hangi boyutta olduğunu.
Çocuk annesine bir şey söylemek istediğinde ya da annesinden bir şey istediğinde
-Ana diye seslenir, hatta anası duymadığında bu defa “Kız ana” diye daha yüksek sesle seslenirdi.
Anası ise;
-Buyur kurban olduğum, seni veren Allah’ kurban olurum ben diye cevap verirdi. Bu cevap çok özel ve çok güzel bir cevaptı. Bu cevap aslında kurban olmanın en özel boyutunu anlatan bir cevaptı. Aslolan Allah’ın rızası olduğuna göre gönülden gelerek “Seni veren Allah’a kurban olurum ben” ifadesi tam bir teslimiyetin, eşinden, çocuklarından, çevresinden hülasa hayatından memnun olmanın, verilene razı olarak rıza göstermenin, Allah’a tam teslim olmuş gönülle huzurlu bir insan olarak yaşıyorum demenin en güzel ifadesiydi.
Bilirsiniz Ashabı kiramın Resulullah’a(s.a.v) hitapları “Anam babam sana feda olsun ey Allah’ın peygamberi” şeklindeydi. Bazende “Canım yoluna feda olsun ya Resulallah” şeklinde hitap ederlerdi. Bu hitaplar ne kadar kıymetli ise bizleri yetiştiren bir çokları Hakkın rahmetine kavuşmuş annelerimizin “Seni veren Allah’a kurban olurum” ifadeleri de öyle kıymetliydi.
Bugün kutsanan çalışan kadınların, sabahın erken saatlerinde kreşe bıraktıkları çocukları, akşam işten geldikten sonra ise bir an evvel çocuğu uyutup takip ettiği diziyi izleme sevdasını, diğer yanda ise beşikte “ Eledim eledim Höllük eledim, Aynalı beşikte bebek beledim” diye başlayan türküleri yanık ve içten gelen sesleri ile söyleyerek çocuğunu uyutan, bir yandan çocuğunu emzirirken, diğer yanda ocakta kaynayan aşı karıştıran annelerimiz.
Bugün yeni yetişen nesiller arasında deizm, ateizm, nihilizm gibi dinden uzak akımların revaçta olmasında artık yeni nesil annelerin çocuklarını severken “ Seni veren Allah’a kurban olurum” ya da Allahına kurban olayım gibi ifadeleri kullanmamalarında önemli bir etkisi olabilir mi?
Son olarak: Modernitenin getirdiği bir çok olumsuzluğun yanında zaman zaman faydalı yanları da olabiliyor elbette. Bunlardan birisi de vekaletle özellikle de yurt dışında vekaletle kurban kesmenin Günden güne yaygınlaşıyor olması. Dünyanın hiç bilmediğiniz bir köşesinde bizlerden katbekat ihtiyaç sahibi olan din kardeşlerimize yılda bir kere bile olsa elimizi uzatma imkanı vermesi açısından vekaletle özellikle yurtdışında kurban kesmeyi önemsiyor ve bu birkaç yıldır bu uygulamaya fiilen destek veriyorum. Zannımca yurtdışında vekaletle kurban kestirme iç piyasadaki özellikle küçükbaş hayvan fiyatlarının da kontrolüne imkan veriyor gibi
Rabbim sadece kendi rızası için kurban kesmek üzere daha nice Kurban Bayramlarına sağlık ve afiyetle ulaşmayı nasip eylesin. Amin.