Gerek yerel ve gerekse ulusal içerikli bir çok açık oturumu dinlemiş, hatta dinlemekten öte konuşmacıların görüşlerini not alıp, önemli bulduğun konuları da okuyucularımla paylaşmışımdır. Bu güne bir çok kitap okudum. Etrafımdaki yanlışlardan ders çıkarmış bir kişiliğimi sahibim. Kendi nefsinden başkasını da pek eleştirmem. Genelde günlük ve yerel bazda belirli sayıda yazarı okurum, haberleri tararım, ilginç olanları alırım v.s . Bilgi edinmeyi severim, bilgiyi paylaşırım, kendi yanlışımdan başkasına da bakmam. Zira kendi nefsini ıslah edememiş bir insanın başkasını da bilgiçlik taslamasını doğru bulmam. Bu bağlamda geçtiğimiz hafta içerisinde, ‘üç büyük hatamız’ başlıkla bir yazı dikkatimi çekti. Görüşün sahibi diyor ki; 3 tane büyük hatamız var diyor ve şunları belirtiyor; “ İslam Dünyası başına gelen tüm hadiselerin dışardan kaynaklandığını bizden kaynaklanmadığını söyleyerek hataya düşüyor. Allah Kuran’da bildiriyor ki 'Allah doğununda batınında Rabbidir'. Batıya bakıyorum kin ve kibir ve hüsumet hakim hala haçlı ruhunu sürdürüyorlar; emperyal anlayış devam ediyor. BATININ İKİ YÜZÜ Batının sahip olduğunu iddia ettiği değerlere bakarsak, Batı dünyası, insan hakları, demokrasi gibi kavramları yücelttiğini söylese de buna siz inanmayın. İki dünya savaşından sonra bu coğrafyanın tamamına batılıların geldiğini, gizli işgalci olarak durumlarını hala sürdürdüklerini biliyoruz ve gelen batılılar bu coğrafya da istibdad rejimleri kurarak, bölge insanının acı ve gözyaşlarını dindirmek yir yana daha da artırmışlardır. Saddam Hüseyin'in, Suriye'ye Baas Rejiminin nasıl geldiğini herkes biliyor. Ya Mısır’ın durumu… Bir diğer hatamız biz bilhassa dinle hayat arasında ki ilişkiyi Yaratıcımızın istediği şekilde dizayn edemeyip ikilemde kaldık…” Nedeni aynı bir başlıkta ele alınmalı ki alacağım, çünkü Derin Tarih Dergisinin Şubat-2016 sayısında, 1942 yılında Milliyet Gazetesinde çıkan bir haber küpürün, sorumuzun cevabını anlatıyor. Neyse. Özetle görüşü toplayayım. Başımıza gelen bütün felaketlerde yabancı parmağı arıyoruz, batılı olarak kendimizi sınıflandırıyoruz, üçüncüsü cehaletle savaşımızı vermeyip, bir türlü bilgi toplumu olamamışız. HERKESİN DOĞRULARI VARDIR Gerek dünyanın ve gerekse ülkemizin içinde bulunduğu durumu herkes kendi penceresinden değerlendiriyor. Stratejislere sorarsan, olup bitenlerden üst akıl sorunlu, akademisyenlere bakarsanız, biz üzerimize düşeni yapmıyoruz. Ekonomistler ise maddeci, ilahiyatçılar manevi pencereden olayları değerlendiriyor. Biz eğitimciler ise bütün bunların kökenine inerek, insanın temel faktör olduğunu söylüyoruz. İnsanlık barış mı istiyor? Terörümü durdurmak istiyorsunuz?. Ekonomi ve kalkınma mı talep ediliyor? Çözüm yine eğitimden geçiyor. Sağlık mı, ulaşım mı, turizm mi? Evet, her derdin çaresi eğitimden geçiyor… Öyle ise ister olup bitenleri madde ile izah edin, ister maneviyat eksikliği ile değerlendirin, çözüm insana yatırımdan geçiyor. Hep yazarımn, insanın düzelmediği bir toplum düzelmez! Nasıl mı? İşte insanlık buruda ayrışıyor. Biri meteryalist düşünüyor, ruhu(imanı-inancı) inkar ediyor. Bir diğeri ise kendi yapması gerekenleri bırakıp, sözde ‘kaderci’ hareket ederek bir hırkı, bir lokma meselesini yanlış anlayarak, bilgi toplumu ile arasına perde örüyor. İnsanlık iki kanatlı kuş olabilmeli. Senin dinin sana,benim dinim bana diyebilmeli. Üstünlüğün, takvada, yani güzel ahlakta olduğunu görmeli. Paylaşmayı bilmeli. Hoşgörülü değil. Böyle olursa, doğu da rahat eder, batı da. Şimdi batı çırpınıyor, çıkış yolu arayır. Doğulu ise mistik anlayış ile İslami doğru okumadan uzak, onlarda çırpınıyor. Çözüm ise ortada doğunun da batının da Rabbi diyor ki, Allah katında kurtuluş İslam’dadır. Kalın sağlıcakla.