“Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz”
Meriç yukardaki sözünden önce diyor ki, burası çok anlamlı geldi bana: “Kitap meçhule açılan bir kapıdır. Eyvallah! Ama neyi nasıl, okumalıyız? Bu konu üzerinde durmak gerek.
Okuma terbiyesinden önce, çok daha mühim, çok daha acil disiplinlere muhtacız. Böyle bir ruh haleti içindeki insanlar nasıl ve neyi okuyabilirler? Büyük bir yazarın tek satırını anlamaları kimi insanlar için imkânsız.
Evet, Cemil Meriç’in “Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz! Sözünü katılmamak mümkün değil. Doğrudur: “Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz!” Aslında biz düşünceyi küçümsüyoruz. Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak, yerin dibine girmemiz gerekmez mi?
Kitap sevene, kitap delisi diyoruz. Kimseye at delisi dediğiniz yok! Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş ama at uğrunda (yarışı kast ederek) iflas eden edene. İngiliz milletinin içkiye verdiği para kitaba verdiğinin kaç misli, hiç düşündünüz mü?
İngilizlere değil de ben bizim ülkemizde içkiye ve kitaba verilen paraları biraz araştırdım. Bakın karşımıza ne çıktı?”
UNESCOYA GÖRE 86. SIRADAYIZ
Türkiye’de kitaba ne kadar zaman ve para harcanıyor? Bu soruların cevapları, pek iç açıcı değil. Çözüm önerilerinin odak noktasında ise, çocuklar var. Bu gerçeği bildiğim için 40 yıllık öğretmenlik mesleğimde birinci plana hep okuma ve yazma alışkanlığını koydum. Öğrencilerimden çoğu ilk okulda olmalarına rağmen, bir gün durup, bur gün çocuk hikayesi ve makale yazacak kadar örnek çalışmalara imza attılar. Zaten Türkçe yazılısında mutlak bir makale veya düşüncelerini kapsayan yazı yazdırıp, 50 puanı oradan verirdim.
Şimdi sıkı durun araştırmalarda elde ettiğim rakamları veriyorum: “UNESCO: Türkiye, kitap okuma oranında 86'ıncı sırada Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86'ncı sırada, yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride. TÜİK’e göre ise Türkiye'de kitap, ihtiyaç listesinin 235'inci sırasında yer alıyor. Bu durum, bizi Afrika ülkeleri ile aynı sıraya getiriyor.
Ama bu arada sevindirici bir gelişme var, kitap basma ekonomisi de her geç gün büyüyormuş, ciddi kitaplar da basılıyor bunu da bilmek de fayda var diye düşündüm.
Sonra kitap okumuyorsak bile en azından, köşe yazarlarını takip edelim, sesli makaleler var değil mi, dinlersin daha da kolay ama mutlaka dinlediğimizi ve okuduğumuzun kritiğine yapmamız gerekiyor.
KİTAP OKUNDUĞUNDA DEĞERİ VARDIR
Evet Türkiye’de çok kitap basılabilir ama okuyan olmayınca, basılmış kitapların bir hükmü yok ki! Demek ki, kitaba okuyucu değer katıyor.
Kendi adıma şunu söyleyebilirim, kendim çocuklarıma kitap alırlarsa sonsuz kredilerinin olduğunu hep söylemişimdir, çok istememe rağmen çocuklarımın ikisi çok iyi bir kitap okuyucusuyken, diğer ikisi biraz zayıf. Nedeni ne olabilir? Şahsen düşündüm, biraz fıtrat, biraz ilgi daha çok da okul olarak gözlemledim.
Kitap sevgisi olan bir öğretmen, isterse birçok öğrencisine kitap okuma alışkanlığı kazandırabilir. Şunu da söylemeden edemeyeceğim, okumak için kitap okunmaz. Bu nedenle çocuklarımıza manevi misyonlar (amaç) yüklememiz gerekiyor.
Konuya Meriç ile girdik, onun şu cümlesi ile çıkalım: “Felaketlerimizin kaynağı kültür yokluğu! Bizi helak eden ne ahlaksızlık ne bencillik ne de kafamızın ağır işlemesi. Bir öğrenci kayıtsızlığı içindeyiz. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz!” (Bu ülke s.112)
Kitap bana göre bilinmeyen bilgilere yelken açmaktır, en iyi dost olan kitapları okuduğumuzda, bilen olur, bilmeyenlere öncülük ederiz.
Kalın sağlıcakla.