Rabbim nasip ederse, inşallah 16 Ocak’ta kutsaltopraklara yolculuğumuz var. Heyecanlıyım! Bilmediklerimi arıyorum, bu yolculukiçin kim ne demiş, neler yapmam gerek v.s öğrenmeye çalıyorum…
Geçen hafta Ali Şeriati’nin ‘ Hac ‘ isimli kitabındanaldığım notları aktardım sizlere, dün de Malcolm X’in hac hatıralarından gerikalanları artardım.
Bu konuda yazmaya devam edeceğim, sonra Rabbim nasipederse, dönüşte umre notlarımıpaylaşacağım…
Bu gün de Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Medinehatıralarını yazmak istiyorum. O’nun döktüğü gözyaşlarını geçtiğimiz yıllardaMedine’de Konyalı bir din görevlisinden dinlemiş, etkilenmiştim. Anlattığına göre, Akif Ravza’ya girer, orada bir siyahî bir Müslüman’ıngözyaşı dökmektedir.
ÂŞIKLAR TATLI SİTEM EDER
O Afrikalı Güllerin Efendisine şöyle seslenir: “ Elli üçyaşına kadar senin hicranının azabını sinemde taşıdım, yanına geldiğim zaman şubaşımı çarptığım demir kafes de nedir?(Ranzayı çevreleyen demir kafeslerden bahseder)Hâlâ vuslat olmayacak mı?
Tihame çölünü kat ettim, gözlerime uyku girmedi. Arzuedersen yıldızlara sor, sor ki şu üç aylık zaman içinde bu gözler bir kereuyudu mu? Uyumadı diyecekler. Dağlarla,taşlarla bütün yaratılmışlarla hasbıhal ettim. Derdimi geceye döktüm, nihayet huzuruna geldim Ya Resûlallah..!
Akif’in anlattığına göre, bu Sudanlının sesini, feryad üfiganı sesi kısıldıktan sonra şöyle biter: “ “Şu kadar mesafeyi tepip huzurunageldim, bu hasta gönlümü bir daha hâk-i pâyinden(ayağının tozu) ayırma, tahammülümyoktur artık.
Sonra bir sessizlik olur, bir ah feryat duyulur. Adamoraya yığılıp kalır. Gelin o anı, Akif’in dilinden dinlemeye devam edelim.
“Döndüğüm zaman parmaklıkların dibinde yıkılıp gitmişti.Bir Seylanlı alnından öperek gözlerini kapatıyordu. Birkaç dakika sonra da biriki gassal bir iki taşıyıcı geldi, Cennet-ül Baki'ye kaldırdılar mübarekcenazesini. Fakat ruhu muhtemelen Ravza-i Tahire'nin parmaklıklarına takılıpkalmıştı. Resûlullah (S.A.V.) efendimize yürekten âşık bu gencin.
HADİSEDEN ÇOK ETKİLENMİŞTİR
Olayı bir de Akif'ten dinleyelim:
“Necid Çöllerinden Medine-i Münevvere'ye
Henüz dua ediyordum ki, "Ya Rasulellah!"
Nidası kükreyerek, bir kanadlı tayf-i siyah,
Basıp eşikleri tutmuş yığınla gölgelere,
Süzüldü uçdaki "Bâbüsselâm" önünde yere.
Mehîb sayhası hâlâ fezâda çınlardı,
Ki yükselip yeniden, yardı geçti eb'âdı.
Düşünce Ravza-i Peygamberin ayaklarına;
Sarıldı göğsüne çarpan demir kuşaklarına.
Dikildi Cebhe-i Dîdâr önünde, müstağrak.
Diyordu inleyerek:
Ya Nebi! Şu halime bak!
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca sahranın
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı Hicranın!
(Mehmet Akif ERSOY, Safahat, 312 kısaltılmıştır)
Evet, demek ki, mesele sevgiliye koşarken, oradaEfendimiz’in kabrinde sağ olduğu bilinciyle gidip, edep ile aşkımızıdillendirmek ve hayatımız boyunca O’nu örnek almaktır. Âşıkları, aşık olmayıncaanlayamayız. Rabbim inşallah! O’nu örnek alan, ölümü de hayatı da kendisi içinyaşayanlardan eylesin.
Kalın sağlıcakla.