Her insanın bir kılavuza ihtiyacı var ve Müslüman için en büyük kılavuzlar ise Kur’an ve sünnettir. Tabi ki çağlar boyu bu iki kılavuzun öğretilerinden yola çıkarak düşünürler bu öğretilere paralel olarak güzel eserler de yazmışlar.

Bediüzzaman’ın Risaley-i Nurları ile Mevlâna Hazretlerinin Mesnevilerini bunlara örnek gösterebiliriz. Bu iki eser en azından benim gibi pek de derinliği olmayan ancak onların manevi derinliklerini keşfetmek isteyenler için bulunmaz iki eserdir diye düşünüyorum.

Bu yazımda Mesnevilerden ders çıkartarak bir yaşam süren kişi veya toplumların hangi sosyal hastalıklara yakalanmayacağı konusunu ela almak istiyorum.

Önce Mesnevi nedir, ne anlatır? Sorusunun cevabını bulalım ve Mevlana’nın kendi dilinden sizlere aktarayım. 

Hemen ifade edeyim, elinde iki tane Mesnevi var, yazım olarak farklı Yazman ve Tercümesi Ahmet Metin Şahin’e ait kitap olduğu gibi yani bir nevi meal şeklinde yazıldığı için dili ağır.

Tercümesi Veled Çelebi İzbudak’ın yaptığı, Konya Büyük Şehir Belediyesi tarafından bastırılmış 6 ciltlik kitap ise halkımız için daha anlaşılır şekilde kaleme alınmış. Bunlardan Sayın İzbudak’ın çeviri kitabını tercih ettim. Çünkü, dediğim gibi dili anlaşılır ve sade.

İşte onun yazdığı Mesnevi’nin 3. Ciltinin hemen başındaki önsözde Mesnevi şöyle anlatılıyor:

DİLBACE

Dilbace sözcüğü, yeni şekli ile önsöz anlamına geliyor ve şöyle başlıyor. “Bu kitap, Mesnevi kitabıdır. Mesnevi, hakikate ve yakın sırları açma hususunda din asıllarının, asıllarının, asıllarıdır. Allah’ın en büyük fıkhı, Allah’ın en aydın yolu, Allah’ın en açık burhanıdır.

Mesnevi, içinde kandil bulunan kandilliğe benzer, sabahlardan daha aydın bir surette parlar. Kalplere cennettir; pınarları var dalları var, budakları var. O pınardan bir tanesine bu yol oğulları sel sebil derler.

Makam ve keramet sahiplerince en hayırlı duraktır, en güzel dinlenme yeri. Hayırlı ve iyi kişiler orada yerler, içerler. Hür kişiler ferahlanır, çalıp çığırırlar.

Mesnevi, Mısırda ki Nil’e benzer, sabırlılarla içilecek sudur, Firavunun soyuna sopuna ve kafirlere hasrettir. Nitekim Allah da hak onunla çoğunun yolunu azıtır, çoğunun da yolunu doğrultur. Şüphe yok ki mesnevi gönüllere şifadır, hüzünleri giderir. Kuranı apaçık bir hale koyar, rızıkları bolluğuna sebep olur huyları güzelleştirir. Şanları yüce, özleri hayırlı katiplerin elleri ile yazılmıştır, temiz kişilerden başkalarının dokunmasına müsaade etmezler…

BU ÖĞRETİLER İÇSELLEŞTİRİLSE

Şimdi neslimize Mesnevi’nin öğretileri verilse, bu öğretiler içselleştirilse yani davranış haline getirilse, toplumda çırpındıkça battığımız sosyal hastalıklar ortaya çıkar mı?

Bir defa temiz kişilikten bahsediliyor değil mi, temiz kişilerin yaşadığı toplum temiz olmaz mı? Çevrenize bakın, ya da televizyonların ana bültenlerine, savaş, terör, acı reçete, doyumsuzluk, rüşvet, hırsızlık, yolsuzluk, arsızlık…

İzmir depremini daha yeni yaşadık, yapılan binalardaki insan kusurları ortada, adam ne çimento koymuş ne demir!

Sonra hür kişilerin çoğalacağından ve ferahlamaktan söz ediliyor Mesnevide, kardeşim yaşımız 60’ı geçti biz hale enflasyonla mücadele ediyor, kazancımızı ay sonuna nasıl ulaştırırız diye çabalıyoruz. Popüler nesil ile yavrularımızı bilgisayar oyunlarına, diskolara, hastane ve hapishanelere gönderip duruyoruz.

Müslüman, Allah’ın ipine sım sıkı sarılan kişi değil mi? Peygamberimizin ifadesi ile, “Emrolunduğumuz gibi dost doğru olmamız gerekmiyor mu?

Ama İslam’ı çocuklarımıza öğretmiyoruz ki, oradan buradan duyulan sözlerle Müslüman gibi yaşamaya çalışıyoruz o kadar!

Şunu söylemek istiyorum, eğer Müslüman bir topluluk isek, işte Kur’an, işte sünnet, işte Mesneviler; çocuklarımıza hakiki İslam’ı öğretelim. İşte o zaman dertler bir bir ortadan kalkacaktır. Yoksa!

Kalın sağlıcakla.