Mesuliyet ferdidir diye bir başlık attım, çünkü bazıları kendi sorumluluklarını ya da hatalarını birbaşkasının üzerine atarak, kolaycılık yapıyor.
Hüküm şöyle; “ Hiç kimseye kendi yüklendiğinden başkası taşıtılamaz!” Cenabı Allah’ta hiç kimseye kaldıramayacağı bir yük yüklememiştir.
Konuyu açalım, çünkü bu konu öğrenci için de geçerli, anne ve babalar içinde, genelde tüm insanları da kapsar.
Açayım.
Bir insan öncelikle inanıyorsa, Allah’a karşı sorumlulukları vardır. Yaşına, servetine, akıllı olup olmayışına göre bu sorumluluklar yüklenmiştir. Diyelim ki akıl sağlığı bozuk bir insan için ibadet yoktur.
Savaş var dediler, çağırıldınız, yani cihat yapılacak. Ancak topala, köre, ihtiyara sorumluluk bu konuda yüklenmemiştir.
Bunun gibi aklı başında, sağlıklı olan insanlara da İslam’ın 5 şartı olarak bildiğimiz ibadetler emredilmiştir. Yapanlar, Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirmiş olur, yapmayan kimse kendinden sorumludur. Tabi bu arada, bu sorumlulukları da büyükler yavrularına vermesi gerekmektedir. Bu da bir sorumluluktur.
YOL İKİDİR
Hani şair demiş ya oluklar çift akar, birinden nur, birinden kir. Sorumluluk yolunda yürürken, bizlerde farklı yollarla karşılaşırız.
Geçen Sorumluluk Yolu diye bir hikaye okumuştum. Burada kısaca sizlere aktarıp, sonra yazımı bağlayayım inşallah! “Bir zamanlar, uzak mı uzak diyarların birinde Sencer ve Kaya adında iki genç yaşarmış. Yüksek ve karlı dağların gölgelediği küçük köylerine sığamayan bu delikanlılar, bir gün hükümdarın ordusuna katılmışlar ve hükümdarın emriyle uzak bir şehre görevli olarak gönderilmişler. Hazırlanıp yola koyulmuşlar. Bir süre sonra yolun ikiye ayrıldığını görmüşler, fakat hangi yola gideceklerine karar verememişler. Orada bulunan bir adama sormuşlar:
“Bu yollar nereye çıkar?"
"İkisi de aynı şehre çıkar." diye cevap vermiş adam.
"Hangi yol kısadır?" diye sormuşlar tekrar.
"İkisi de eşit mesafededir." demiş adam.
İki genç şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar. Çevreyi iyi bildiği her hâlinden belli olan bu garip adama bir kez daha sormuşlar:
"Hangi yol iyidir?"
Adam onları şöyle bir süzdükten sonra ağır ağır açıklamış durumu:
"Birinci yol oldukça güvenlidir. Bu yolda gidenlerin onda dokuzu rahat yolculuk eder ve kârlı çıkar. İkinci yolun bir ayrıcalığı yoktur. Üstelik o yolda giden on yolcudan dokuzu tehlikelerle karşılaşır ve zarar görür!"
Bu açıklamalardan sonra gençlerin şaşkınlığı bir kat daha artmış.
"Bu durumda ikinci yolu kim niye tercih etsin ki?" diye düşünmüşler.
Garip adam, onların düşüncelerini okumuşçasına sözlerine devam etmiş.
"Hepsi bu kadar değil!" demiş. "Birinci yol, hükümdarın askerlerinin kullandığı yoldur. Bu yolu tercih edenler yanlarında silah ve askerlik için gerekli malzemeyi taşımak zorundadırlar. İkinci yol ise, hükümdara tâbi olmayanların kullandığı yoldur. Yolcuların çanta ve silah taşıma zorunluluğu yoktur. Bu nedenle rahat yolculuk eder gibi görünürler."
Sencer, adama teşekkür ederek, çantasını sırtına, silahını beline yükleyip birinci yola yönelmiş. Âdeta vücudunun bir parçası gibi benimsediği bu mühimmatı ne olursa olsun bırakmaya niyetli değilmiş. Bir asker olarak ihtiyaç duyabileceği her şeyin yanında olduğunu bildiği için, kalbinde ve ruhunda zerre kadar endişe yokmuş…” Risaley-i Nurdan esinlenerek yazılmış bu hikayenin sonunda, doğru yoldan giden, sorumluluklarını tam yerine getiren bu genç sonunda başarmanın keyfini alırken, diğer arkadaş yolunu şaşırtış, olmadık sıkıntılar çekmiş. Ne diyelimi Allah doğru yoldan ayırmasın.
Kalın sağlıcakla.