Merhaba Değerli Dostlar.
Yaklaşık on gün önce ABD başkanı Trump, Suriye’den çekileceğiz ancak Kürtlere saldırmamız halinde bizi ekonomik olarak mahvedeceğini söyleyerek açık açık tehdit etti.
Eskiden olsa böyle bir durumda ülkemizdeki Amerikan temsilciklerinin kapısına protesto amaçlı bir siyah çelenk bırakılırdı. Bir basın bildirisi ile bu tehdit’in bir işe yaramayacağı, Kürtlerle bin yıldır bu bölgede beraber yaşadığımızı, hem akraba hem de dindaş olduğumuzu belirtir, eğer Kürtlere bir hami gerekiyorsa hem akrabalık ilişkisi, hem de dindaş olmamız nedeniyle bu hamiliği bizim yapacağımızı, üçüncü kişilere laf düşmeyeceğini dünya aleme ilan ederdik.
Gelin tarihte azıcık bir yolculuk yapalım. Bundan yüz yıl önce İngilizler İstanbul’u işgal etmişlerdi. O günün şartlarında Sultan Ahmet meydanında büyük bir kalabalıkla işgal protesto edilmiş, bir çok ünlü simanın yanında Halide Edip Adıvar yaptığı konuşma ile hem İstanbul’un hem de Anadolu’nun işgaline karşı toplumda duyarlılığın artmasına sebep olacak bir konuşma yapmıştı.
Bundan yaklaşık elli yıl önce ise Amerikan donanması yine İstanbul’a demir atmak istemiş, o günün İstanbul Üniversitesinin sol görüşlü öğrencilerinin yaptığı gösteriler nedeniyle Amerikan askerleri karaya çıkamamıışlardı.
Peki bu duyarsızlığın, bu tepkisizliğin nedeni ne olabilir. Ülkede ne sıkıyönetim ne de olağan üstü hal var.
Gelelim toplumdaki bu tepkisizliğin nedenlerine. Bu tür durumlarda genellikle gençlik örgütleri ön plana çıkar. Ancak ülkemizde sol dünyadaki konjoktürel durum nedeniyle kendini ifadede zorlandığı için kendisine yeni bir yol olarak ayrılıkçı Kürt hareketini misyon olarak seçmiş, ülkenin karşı karşıya kaldığı durum onları üzmekten çok sevindirir hale gelmiştir.
Bir diğer unsur olarak meydana çıkması beklenen Ülkücü hareket ise iktidarla olan yakın ilişki nedeniyle tepkisiz kalmayı yeğlemiş gözüküyor.
İktidar zaman zaman muhalefet partisini özellikle 1950’ye kadar olan uygulamaları nedeniyle eleştirir. Uygulamalarda eleştirilecek çok yanlışlar olduğunu iddia edebilirsiniz, lakin bir konuda Cumhuriyeti kuranların hakkını teslim etmeniz gerekiyor. O nedir derseniz, Müslüman bir toplumu laik bir topluma dönüştürme başarısıdır. Bu başarı üzerinde düşünülmesi ve kafa yorulması gereken bir çalışma sonucu elde edilmiş olup, etkileri hala devam etmektedir.
Osmanlının kuruluşundan yaklaşık yüz yıl sonra Ankara savaşında Yıldırım’ın Timur’a kaybetmesi sonucu on yıllık adına fetret devri denen bir dönem yaşanmıştır. O tarihten neredeyse beş yüz yıl sonra Anadolu tam bir kaos ve kargaşa içerisine girmiş, Vahdettin yaveri olan Mustafa Kemal’i devletin doğuş yeri olan Anadolu’da bu kaos ve kargaşanın ortadan kaldırılması amacıyla görevlendirmiş, bir süre sonra Mustafa Kemal yapılması gerekenin bundan daha öte bir şey olduğunu, Anadolu’da yeni bir devletin doğum sancılarını hissetmiş ve bir anda kendisine biçilen misyondan sıyrılıp belirlediği yeni hedefi doğrultusunda kendisini yeniden konumlandırmıştır.
İşte bu konumlandırma sonucu Cumhuriyetin kurulması ile beraber toplumu yeni bir düzlemde değiştirme ve dönüştürme çabalarına şahit oluyoruz.
Atatürk inkılapları, CHP’nin altı ok’u saltanatın ve hilafetin ilgası, yılbaşı, 23 Nisan ve 19 Mayıs kutlamaları, Halkevleri, Nutuk, andımız, Atatürk’ün Gençliğe hitabesi vs. Ankara’nın başkent olarak belirlenmesi bile toplumu dönüştürme çabaların için atılmış bir adımdır.
Vesselam demek isterim ki geldiğimiz nokta itibarıyla yani yıl 2019 toplumun neredeyse yarıya yakını Atatürk ve ilkeleri etrafında kenetlenmiş, tavizsiz olarak bu çizgide var olma mücadelesini bir şekilde sürdürüyorlar. Özellikle son on yılda özellikle de muhafazakar ailede yetişen gençler arasında yaygınlaştığı dillendirilen Deizm, Nihilizm gibi akımlarında aslında laik ve seküler dünya görüşüne yatkın olduğunu varsayarsak ister istemez insanın ne oluyor diyesi geliyor.
Bundan yüz yıl önce çok zor şartlarda yeni bir devletle beraber yeni bir toplum inşa etme becerisini mi eleştirmeliyiz yoksa 17 yıldır iktidarda olan , bunlar yakında ülkeye şeriat getirecek, bunların söylediklerine bakmayın takiyye yapıyorlar denilen kendilerini muhafazakar olarak tanımlayan çoğunluğu namazında niyazında olan insanlardan müteşekkil iktidarın yeni bir toplum inşa etmek şöyle dursun mevcudu bile muhafaza edemediği, düne göre her geçen gün daha çok maddeye tapan bir toplum haline geldiğimizi göremediği ya da görmek istemediğini, insanların sadece kesesine hitap ederek iktidarını sürdürmek istediğini, son krizi ve Trupm’ın son tehdidini göz önüne alırsak bunu da başaramadığını söylersek hata etmiş olmayız herhalde.
Ülkenin %99’u Müslümandır tezinin boş bir söylem olduğu, bugün itibarıyla ülekinin neredeyse yarıya yakınının laik ve seküler anlayışı benimsediği, işte bu nedenden olsa gerek yaklaşan yerel seçimleri de düşünerek cumhurbaşkanımızın laiklerin önemli temsilcilerinden olan Fazıl Say’ın konserine gittiğini öğrendiğimizde, içimden geçeni sizlerle paylaşmak istiyorum.
Umarım cumhurbaşkanımızın bu jestine karşılık, Fazıl Say’da bir gün cumhurbaşkanı ile berbaber Cuma namazına gider.
Sağlıcakla kalın.