“Türkiye, çok yönlü, kapsamlı ve zorlu bir istiklal ve istikbal mücadelesi veriyor...
Bu mücadelenin ne olduğunun tam olarak anlaşıldığını da tam olarak anlatıldığını da sanmıyorum toplumda. İstiklal ve istikbal mücadelesi, Türkiye’nin yönünü ve yörüngesini bulma, yeniden tarihin akışını değiştirecek uzun soluklu bir medeniyet yürüyüşüne soyunma mücadelesidir…” Yazar Arif Altunbaş, köşe yazısında aynen böyle diyor. (20 Temmuz 2020)
Peki acaba niye böyle bir korku yaşıyor bu tecrübeli yazarımız? Mutlaka bir bildiği vardır ya da bildikleri.
İsterseniz hadiseyi kendi açımdan değerlendireyim ve öncelikle de şunu belirteyim, bir kişi, kuruluş, toplum veya devlet üzerinde oynanan oyunlar vardır, bu oyunlar bozulduğunda bu tehlikelerde doğal olarak kendiliğinden kalkacaktır.
Örneğin İstanbul Sözleşmesinden bahsedeyim, bu sadece sosyal hayatımızı bozamaya dönük bir proje olup, işin tarım boyutu var, eğitim boyutu var, onlara da zaman zaman değiniyoruz. Derdimiz ise ülkemiz, devletimiz, milletimizdir bu biline!
İSTANBUL SÖZLEŞMESİNE NEDEN KARŞIYIZ?
İstanbul Sözleşmesine neden karşıyız? Gazeteci Osman Sarıgüzel (Net Gaste 18 Aralık 2019) yazısında derki: “AB baskısı ile yapılan İstanbul Sözleşmesi ve onun ürünü 6284 sayılı kanun, aileyi ve kadını koruma ve kurtarma projesi değil, imha etme projesi olarak değerlendirirken, uzun uzun tehlikeli maddeler halinde kaleme almış. Ben kısa kısa o tehlikeleri paylaşayım. Sonra da değerlendirmeyi size bırakıyorum. Bu arada Lut Kavminin başına gelenleri de hatırlatayım.
“1-İnancımızdan dolayı karşıyız. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” adı altında cinsiyet rollerine savaş açan, kadını erkekleştirme, erkeği kadınlaştırma politikalarını kabul etmiyoruz. Ailenin çatısı cinsiyet üzerine kurulmuştur. Cinsiyet yoksa aile yoktur. Aile yoksa din de yoktur vatan da yoktur.
2-Eşcinselliği meşru kabul ettiği için karşıyız. Dinimizce lanetlenen sapkınlıkların, kanunlarla meşrulaştırılmasına ve yaygınlaştırılmasına karşıyız.
3-Sözleşme ile açıkça dine, örfe ve namusa savaş açıldığı için karşıyız
4-Adaletsiz olduğu için karşıyız. İstanbul sözleşmesi ve 6284 kadının kurban, erkeğin saldırgan olduğu ön kabulü ile hazırlanmıştır. Kadının beyanı esas kılınmıştır. Bu da erkek cinsiyetini baştan suçlu ilan ettiği için masumiyet karinesine ve insan haklarına aykırıdır. (Evet bence en önemli kısımlar burası.
KADININ DA ERKEĞİNDE HAKLARI KORUNMALI
Sonra: 5-Cinsiyetçi bir yasa olduğu için karşıyız. Cinsiyetçilik de ırkçılık gibi faşist, bölücü bir akımdır. Bazı sapık ve cani erkeklerin suçunu bütün erkeklerin üzerine yıkarak medyada sürekli “erkek şiddeti” diyerek erkek cinsiyetini suçlu ilan etmek bölücülük ve kışkırtıcılıktır.
6-Ayrımcılık yaptığı için karşıyız: Kadın hakları, erkek hakları gibi hak ayrımcılığı, cinsiyetçiliktir. İnsanların hakları vardır ve bir ülkenin kanunları vatandaşlarını kadın-erkek demeden korumak zorundadır. Kanunlarda bir eksiklik varsa, bir cinsiyet için ayrı kanun çıkarılmaz, kanunlar de değişiklik yapılır.
7-Kadın ve erkeği birbirine düşman ettiği için karşıyız. Kadın karşısında erkeği suçlu ilan edip erkeği ötekileştirmek, kadın ve erkek arasına düşmanlık tohumu serpmekten başka bir işe yaramaz…
8-Aileyi dağıttığı için karşıyız. Tabii ki evliliklerin azalması boşanmaların artmasının tek sebebi bu sözleşme değil, hiçbirimiz de bunu iddia etmiyoruz; fakat ailenin dağılmasında büyük ve hızlı bir etkisi olduğu da açıkça görülüyor.
9-Kadını üstün cinsiyet ilan ettiği için karşıyız. Kısacası biz İstanbul sözleşmesine ve 6284 de aklımızı kullanabildiğimiz için, insana saygı duyduğumuz için, cinsiyetçilik yapmadığımız için, adalet, vicdan ve merhamet sahibi olduğumuz için, dinimize ve aile kurumuna sahip çıkmak istediğimiz için karşıyız.
Katılmayan varsa, cevabını da bu köşemizden yayınlarız…”
Daha ne diyelim. Son cümlemiz şu ki bizim kadim bir medeniyetimiz var, bu medeniyeti çatlatacak girişimlerden uzak durulmalı…
Kalın sağlıcakla.