İnsanoğlu çağımızda bile tam olarak anlaşılamamıştır. Ruh, kalp, vicdan, nefis, akıl, irade, zekâ v.b konuları araştıranlar, kendilerince yorumlar ve değerlendirmeler yapabilmişler. Hatta beynin gücünü bile tam olarak anlayamadık. Bellek, zekâ, akıl v.b iç içe geçmiş kavramlar olduğu içinde kimi zaman zihinlerimiz karışabiliyor…

“İnsan nedir?” sorusuna verilen cevaplar aynı zamanda, “Nefis nedir” sorusunun da cevabı sayılmıştır.

Sözlükte “ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi mânalara gelen nefs kelimesi). Kur’an’da “ruh” anlamında kullanıldığı gibi (el-En‘âm 6/93) “zat ve öz varlık” mânasında da kullanılmıştır. (Âl-i İmrân 3/28, 30)

Kur’an ve hadislerde nefsin çeşitli niteliklerinden söz edilir. Bu hususlar, nefsin ne olduğunu açıkça ifade etmese de birtakım ipuçları vermesi bakımından önemlidir. Nitekim nefse dair yapılan tanımlarda bu ipuçlarından faydalanılmıştır.

Sahâbîler ve onları takip eden ilk iki nesil nefsin tarifini yapmaya ihtiyaç duymamıştır (İbn Kayyim el-Cevziyye, s. 178).

Kur’an’da Allah’ın (Âl-i İmrân 3/28, 30; el-Mâide 5/116; el-En‘âm 6/12, 54; Tâhâ 20/41) insanların ve cinlerin (el-En‘âm 6/130), hatta cansız putların (el-Enbiyâ 21/43; el-Furkān 25/3) nefsinden bahsedilmiş, ancak meleklerin nefislerinden söz edilmemiştir. İnsan nefisle beden birlikteliğinden oluşan bir varlıktır; bedene hayatiyet veren nefistir.

Nefse yüklenen zıt sıfatları dikkate alarak bir bedende üç, dört veya beş nefsin mevcut olduğunu kabul edenler bulunmakla birlikte nefsin genellikle bölünmez ve parçalanmaz bir tek şey olduğu görüşü benimsenmiştir.

GAZALİYE GÖRE NEFS

Ruh ile nefsin aynı veya farklı şeyler olup olmadığı tartışma konusudur. Gazzâlî’ye göre kalp, ruh, nefis ve aklın birbirinden farklı birçok anlamı vardır. Ancak bu dört kavram rabbânî ve ilâhî latifeyi ifade etme noktasında birleşir ve bu bağlamda eş anlamlıdır.

Allah’ın Âdem’e üflediği ruh ile (Sâd 38/72) itminana ererek Allah’a dönen nefis (el-Fecr 89/27-28) aynı şeydir. Bu anlamda nefse kalp de denir. İnsanı insan yapan, onu diğer canlılardan farklı kılan temel özellik olması bakımından akıl da nefis anlamına gelir (İḥyâʾ, III, 3, 4).” (Kay.İslam Ansik.)

Kafanız biraz karıştı değil mi? Akıl, ruh, nefis, hatta biraz sonra araya girdireceğim ene soyut kavramlar olduğundan ve aslında birbirindende ayrılmaz kardeşler olduğundan, yani yakın kavramlar olduğundan böyle oluyor.

Gelelim bir de ene meselesine. Ene ile ilgili de 30. Sözde Bediüzzamana göre ene, ruha takılmıştır.    Şöyle der ene konusunda: “Evet ene; ince bir elif, bir tel, farazî bir hat iken mahiyeti bilinmezse tesettür toprağı altında neşv ü nema bulur, gittikçe kalınlaşır. Vücud-u insanın her tarafına yayılır. Koca bir ejderha gibi vücud-u insanı bel’ eder. Bütün o insan, bütün letaifiyle âdeta ene olur…”

Bediüzzaman’a göre ene, insana verilmiş o büyük emanettir. Kainatın sırrını çözecek, sırların kapısını açacak bir anahtardır.

Dikkat buyurursanız, ene emanetini alanlar, Rab’bini bilir ve kainat kitabını okuduktan sonra; “Mesela “Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş.” Der!

Ama ene emaneti taşıyamayan insan ise kendini malik görür. Haddini aşar ve bu defa emanete ihanet etmiş olur. İmtihanda burada tamamlanıyor zaten. İşte iman sahipleri, kendini ve haddini bilir. Aciz, fakirliğini kabul eder, el açıp dua eder, ibadetlerini yapar. Nefsi ile mücdelede Allah’a sığınır; Efendimiz gibi(sav) “Yarabbi beni nefsimle bir saniye de olsa baş başa bırakma!” der. Namazla dirilir, kulluğun zirvesine bile çıkabilir. İmtihanı kaybedenler ise terbiye edilmemiş nefsin peşine düşer, şehevi arzulara kapılır, helal ve haram seçmez. Allah esirgesin.

Peki kalın sağlıcakla.