Bu yazımda Tevbe ve Nefsin yol açtığı durumlardan bahsedeceğim sevgili okurlarım.
Bilirmisiniz İnsanlar çeşitli kısımlara ayrılır.
Bunlardan bir kısmı yaratılıştan kâmil ve kusursuz olanlardır.
Yahya a.s. gibi hiçbir günaha meyletmemiş ve hiçbir günah işlememişlerdir. Bir kısmı ise günaha meyletmiş veya günah işlemiş olsalar bile, “mücahede” ve “riyazet”le huylarını değiştirip nefslerini ıslah etmişlerdir. Böylece günahlardan korunmaya çalışmışlardır.
Mücahede, nefsin arzularına boyun eğmemek; riyazet ise nefsin arzularına boyun eğmemenin yanında salih amel işlemektir. Buyuruluyor ki: Bir insan nefsinin sıfatlarını dinimizdeki itidal derecesine getirdiği kadar kâmil olur.
Ahlâkı güzelleştirmek için ilk olarak gazap ve şehvet kuvvetini aklın iradesiyle İslâm’a tabi hale getirmelidir. Buna ilaveten yaptığı ibadetlerden ve iyiliklerden zevk almalıdır. Islah işinde zevk almak şarttır. İbadete, Allah’a kulluk etmeye sevgi arttıkça nefsin açık ve gizli ayıplarını ıslah etmeye de güç artar.
İbadetler kalbe tesir etmeli ve nefsin ıslahına vesile olmalıdır. Bir kimse senelerce ibadet ettiği halde kalbi düzelmiyorsa ibadetlerinden yeterince fayda elde edememiş demektir. Halbuki ibadetler nefsi dünya sevgisinden kesip Allah’a döndürmeye büyük vesiledir.
Farz olan ibadetlerle birlikte nefsi ıslah etmenin en kolay yolu Allah’ın zikrine devam etmek ve haramlardan uzak durmaktır. Onun için, ders alan müride mürşidi ilaç olarak sabır ve metaneti tavsiye edebileceği gibi, zikretmesini de emredebilir.
Zikretmek sevabı olan faziletli bir iştir. Bunun yanında nefsi ıslah eden ve güzel ahlâka yönlendiren tarafı da vardır. Nakşibendiye yolundaki bütün usuller, yani sohbetlere devam, hatme-i hacegân yapılması, namazların cemaatle kılınmasına ve gece namazlarına verilen önem, din ve tasavvuf hakkında bilgilenmek gibi hususlar, nefsi yavaş yavaş dünya lezzetlerinden keser. Bunun sonucunda ibadetlerden zevk almak insanın tabii hali olur.
Şah-ı Nakşibend k.s. Hazretleri şöyle buyurmuştur: “Bu yolda en mübarek amel yoldaki taşı kaldırmaktır.” Yoldaki taş, ibadete mani olan nefstir. Bunun için de her şeyden önce kötü arkadaşları terk etmek gerekir.
İlâhi huzura ulaşmanın dört yolu vardır. Bunların ilki kapı kapanmadan önce tevbe kapısından geçmektir. Tevbe kapısının kapanması artık yapılacak tevbelerin kabul edilmemesidir ki, bu da iki durumda olur: İlki insanın ölümündeki tevbesizlik halidir. Nefsin azgınlaşmasıyla tevbe etme imkanı elden kaçırılmıştır. İkinci durum ise kıyametin kopmasıyla tevbe kapısının artık tamamen kapanmasıdır.
İlâhi huzura ulaştıran ikinci yol ise “tehzip”tir. Yani hayatını çirkin işlerden temizleyip hayırlı ve güzel işler yapmayı adet haline getirmektir.
Üçüncü yol istikamettir. Bir müminin yapmış olduğu amellerde dininin belirlediği çizgiden ayrılmaması istikamettir. Yalanı, gıybeti terk etmek, namazı kazaya bırakmamak, orucu bozacak ruhî ve bedenî hallerden kaçınmak gibi. Tasavvuf terbiyesinin gayesi de insanın istikamet sahibi olmasını sağlamaktır. Bu makamda yalan yerine doğruluk, şehvet yerine iffet, gazap yerine şecaat, öfke yerine merhamet, menfaat temini yerine beşeriyete hizmet gelir.
Dördüncüsü “takrip”tir. Bu da sofilerin sohbet için veya hatme-i hacegân gibi ameller için bir araya gelmeleri demektir. Yani aynı yolun yolcularının bir arada olması, birbirlerine destek vermeleridir. Bir arada olmanın en büyük faydalarından biri bilgili olanlardan istifade ederek din ve tasavvuf hakkında doğru bilgileri edinmektir.
İslâm ve tasavvuf hakkında doğru bilgileri edinip her türlü bid’at ve hurafelerden uzaklaşarak amel etmek ise nefslerin ıslahı için en temel şarttır. Ancak böylece Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in bildirmiş olduğu din zevkle, coşkuyla yaşanabilir ve tasavvufun gayesi de gerçekleşmiş olur.