-Merhaba kardeşim nerede kalmıştık? -Toplumsal rollerin yeniden belirlenmesi, toplumun yeni baştan inşası gerekiyor demiştik. -Ben böyle bir gereksimim olduğunu düşünmüyorum, Senin sorun olarak gördüğün şeylerin kentleşmenin doğal yansımaları olduğunu düşünüyorum. -Önemli sıkıntılarımızdan birisi de bu, son referandumda ortaya çıkan görüntü, insanımızın yarısı diğer yarısından farklı düşünüyor. Bak Rusya ya, Putin yeniden aday olursa % 70-80 aralığında oy alacağı söyleniyor. Fransa da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda %22 oy alan aday, ikinci turda % 65 oy alabiliyor. Biz de öylemi ! -Haklısın kardeşim, bu durumu ben de anlayamıyorum. -Bu kolay anlaşılabilir bir durum değil . Ülkemin güzel insanları karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş ise bunun neresini anlayalım. -Ee, niye böyle olduk? -Dinle o zaman: Osmanlı zamanında Anadolu da Müslümanlar Gayri Müslümlerle (Yahudi, Ermeni, Rum ) birlikte yaşama konusunda bugünden daha rahattı.. Örnek; Ramazan yaklaşıyor, Ramazan ayı geldiğinde Osmanlının gayri müslüm tebası, çocuklarını uyarır: evladım müslümanlar oruç tutuyor, yiyip içerken komşularımızın bu durumunu unutmayalım derlermiş. Şimdi ise Nüfus cüzdanında dini İslam yazanlar gayri müslümler kadar hassas olamıyorlar, hatta bilinçli bir şekilde oruç tutanların gözünün içine baka baka , seni takmıyorum, sana saygı duymuyorum dercesine yiyip içebiliyor, hatta alkol almakta bile sakınca görmüyorlar. İşte bu durum ayrışmanın en temel nedenlerini oluşturuyor. Milletimiz İslamı din olarak seçmiş, bin yılı aşan süreçte Türklük ve Müslümanlık insanlık tarihinde derin izler bırakmışlardır. -Bak  bu konuda haklısın, Türklük ve Müslümanlık öyle kaynaştı ki et’le tırnak gibi oldu, -Aynen öyle , Özellikle Anadolu’yu kendine yurt olarak seçen Müslüman Türk’lerin tek gayesi Nizam-ı Alem davası oldu. Bu ideal doğrultusunda İslamı üç kıtaya yaydılar. Gün geldi “her çıkışın bir inişi olur” Osmanlı dünyadaki gelişmelerin gerisinde kaldı, Beş yüz yıl önce geldiği Balkanlardan çekilmek zorunda bırakıldı. Balkan Savaşları ve Birinci Dünya savaşı sonrası Balkan Türkleri Anadolu’ya dönmek zorunda kaldılar. İşte bu dönüş Anadolu’da Toplumsal ayrışmanın ilk emarelerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Çünkü Balkan Türklerinin Müslümanlık anlayışı ile Anadolu Türk’lerinin Müslümanlık anlayışı arasında önemli farklar olduğu açıkça görülüyordu. -Bu farkın nedeni neydi? -Balkan Türklerinin Avrupa’nın önemli kültürlerine olan yakınlıkları, tabidir ki Anadolu insanına göre etkileşme daha yoğun oluyor. -Ne yani o etkileşimden yüz yıl sonra geldiğimiz nokta toplumsal rol kayması mı? -Her şeyin bir başlangıcı vardır değil mi? --Sonra ne oldu, nasıl oldu, bu hale geldik. -Bu göçlere engel olamazdık, nihayetinde gelenler ırkdaşımız dindaşımızdı, asıl olanlar daha sonra başladı. Osmanlı yıkılıp, Türkiye Cumhuriyeti kurulunca toplum yaşamıyla ilgili önemli kararlar alındı. Etle tırnak gibi olan Türklük ve Müslümanlık ayrıştırılmaya, yeni sosyal hayatın tesisinde dini yok sayan çalışmalar yapılmaya başlandı., hedef  kitle ise tabi ki kadınlarımız oldu. - Nasıl oldu diye sormam gerekiyor tabi ki? -Dediler ki bizim kadınlarımız kızlarımız Avrupalı hemcinsleri gibi giyinmeli, onlar gibi dans etmeli, Halk Evlerinin en önemli işlevi dans eğitimi vermek, dans partileri düzenlemekti..Gençlik ve Spor bayramları yeni yetme genç kızların iç çamaşırlarını sergiledikleri birer gösteriye dönüştürüldü. Hatta gün geldi bu bayram için” Bacak Bayramı” dendi. Her şehirde muhakkak bir Genel Ev açıldı.. Yeni yetişen her delikanlının yolu buradan geçmek zorundaymış gibi bir algı oluşturuldu. Genç delikanlı ve kızların flörtü sosyal hayatımızın en önemli çağdaşlaşma emaresi olarak takdim edildi. Akraba evliliği her geçen gün dışlanır oldu. Devletin en önemli görevlerinden birisi nüfus planlaması oldu. Sanatçılar aracılığı ile nikâhsız birlikteliklerin toplumda kabül görmesi sağlandı. Nüfus planlaması kapsamında sezaryen doğum özellikle teşvik edildi. Ülkenin en ücra köşesinde, köydeki kahvelerde bile bira satışına izin verildi. Sinema, Televizyon ve şimdi de akıllı telefonlar sayesinde her türlü bilgi ve görüntü kontrolsüz olarak gençlerimizin dimağlarının kirletilmesine yol verdi. Mutluluk ve mutsuzluk kavramları hayatımıza hızlı bir giriş yaptı. Her şeyin en iyisine en güzeline en büyüğüne sahip olmak gerektiği algısı topluma enjekte edildi. Lüks tüketim Müslüman bir toplumu faizli kredi almaktan alı koyamadı.. Yani anlayacağın din dışılık popüler hale getirildi, sonunda öyle bir topluma dönüştük ki birbirine saygısı olmayan, çok kolayca öfkelenen, kural tanımaz, çocuk istismarının her geçen gün artış gösterdiği, evliliklerin çok kolayca sona erdiği, çocuk yuvalarına bırakılan anne ve babanın istemediği çocuklar. Bütün bu olanlara rağmen her şey yolundadır, birde şu kadın cinayetleri olmasa. Bütün kesimler ayaklanır kadınlar öldürülmesin diye, her türlü istismar olabilir, hatta çocukların cinsel istismarına bile kadınların öldürülmesine gösterilen tepki gösterilmez. Niye , toplumu kendi istedikleri şekilde organize etmek isteyenler öyle istiyor diye. -Yani diyorsun ki “Rüzgar eken fırtına biçer” -İmam Rabbani Hazretleri diyor ki: Kap içindekini sızdırır. Kap’taki su kirli ise , o kap’tan temiz su sızar mı? -Öncelikle kap’taki suyu temizlemek gerekiyor herhalde? -Kesinlikle, -Arıtma tesisi mi kuracağız? -Bravo, aynen öyle , -Hadi canım, ben espiri olsun diye söyledim. -Ama ben gülmedim, çünkü durum çok ciddi, “Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti” formül bu, temizlenme bu kapsamda olmalı. Önümüzdeki 20-30 yıl da bölgesinde ve dünya da itibarlı bir ülke olmak istiyorsak, öncelikle insan kaynağımızı Türklük ve İslam filtresinden geçirmemiz gerekiyor. Son yüz elli yılda temelimizde, duvarlarımızda ve çatımızda açılan her deliği tez elden kapatmamız gerekiyor. -Haklısın kardeşim, gündemle ilgili bir soru sorabilirmiyim? -Tabi ki sorabilirsin. -Son günlerde Atatürk ve annesi hakkında söylenen sözlerle ilgili ne düşündüğünü öğrenmek istedim. -Abesle iştigal derim, Devletimizin kurucusu ve annesi hakkında söylenen sözler, ne yazık ki bu ülke de herkesin istediği gibi konuşma, kişi ve kurumlar hakkında sınır tanımadan sözlü ve yazılı hakaret etme hakkı olduğu gibi bir algı oluşmuş. Bu algının bir an evvel yerle bir edilmesi lazım. Herkesin: yazarın, çizerin, siyasetçinin akademisyenin kim olursa olsun, artık eline,diline beline sahip olma ilkesine uygun davranması gerekiyor. Davranmayanların da ilgili kurumlarca hizaya getirilmesi toplumun yeniden inşaası hedefinin de en önemli adımlarından birisi olduğunu düşünüyorum. -Aynen katılıyorum,  diline sağlık -Sağol kardeşim senin de eline sağlık..