İnsanlık nereye koşuyor acaba diye sordum kendi kendime? Maddeye koşuyor cevabı geldi, düşüncemin dibinden…
İyi de, koşarak gittiğimiz o çok katlı, çok odalı, yükseklerdeki evler bize mutluluk verdi mi? Hayır dediğinizi duyar gibi oluyorum…
Sekülerizm ya da meteryalizm diyorlar entellektüeller bu koştuğumuz hedefe…
Bazıları çağdaşlık diyorlar, iyi de bahsettiğimiz maddeperestlik bize huzur getirmedi ki, o halde nereye koşuyoruz?
Evet, ektiğimiz buğdaylar artık bire 30 değil, 70 veriyor belki, hormanlu yiyecekler çok, ucuz da belki ancak lezzetsiz ve doğal olmaktan çok uzaklar…
Fabrikalar yapıyoruz, üretmek, istihdam, tüketmek adına, hastaneler yapıyoruz, hatta hapisanelerimiz bile var ancak koştuğumuz yerde huzur yok, doğallık yok, lezzetsiz bir hayat yaşamaktayız; ancak çoğumuz bunun farkında bile olmuyoruz…
Metrolar yaptık, uzun uzun köprülerimizde var, hatta uçaklar ile gidiyoruz varacağımız yerleri yakın etmek için; tatiller de koşuyoruz denizlere, geçici zevkler, kahkahılar, lezzetli yemekler sonra, yine koşuşturmalar ve yine asık yüzler…
MANEVİYATSIZ OLMUYOR
Dünyanın “süper güçleri” güçlü silahlar yaptı, düşmanlarına karşı. Birlik oldular(AB gibi), dışladılar kendileri gibi düşünmeyenleri…
Sonra gerdiler toplumu,kendileri de yanıyor, bizleri de yakıyorlar. Tek kelime ile maneviyatsızlığı yaşıyoruz…
Hakikat şu, kalbi hedeflerimizi maddeye bağladık ve insanlık bu hale geldi. Bence dünya yanıyor: ateş yükselmiş, yüzler kızarık ancak utanan yok. Gerçeği haykıran bir yiğit bekleniyor şimdilerde...
Yusuf Has Hacip; “Helalin adı kaldı, haram kapışıldı daha doyan yok!” diyor! Döneminin insanlarını iğnelemiş. Eyvallah!
Sonra, kim hatırlamıyorum ama, “Müslümanların yeniden müslüman olması gerek!” sözü ile yukardaki Yusuf Has Hacibin sözü yan yana gelince, durum daha iyi anlaşılıyor galiba!
Gerçek şu ki, insanlık buhranlarda geziniyor…
BUHRANLAR BÜYÜK KAHRAMANLAR ÇIKARTIR
Buhran kelime anlamı itibarı ile bunalım, kriz anlamına gelmektedir. Kesinlikle bu gün insanlık kan ve gözyaşı içinde…
Özellikle İslam dünyası…
Bir damla petrol ya da bir dolar insandan daha önemli görülüyor kapitalist canvarlarca! Bunu da yadırgamıyorum çünkü seküler toplumun bir parçası olmak bunu gerektiriyor.
Batı böyle de biz farklı mıyız?
Yandaki komşudan haberimiz yok, acılar paylaşılmıyor, her Ramazan geldiğindeki “Ramazan fırsatçıları yine çıldırdı!” sözünu her akşam ana haber bültenlerinde yine duymaya başladık…
Neden? Çünkü doğal olan(insani)dan uzaklaştık. Birbirimizi paramıza göre ölçer olduk.
Dediğim gibi biz böyle olmamalıydık. Çünkü biz Müslümandık. Değerlerimizi yitirmemeliydik…
Ancak, her karanlığın ardından bir güneş doğar ve her buhranın arkasından da bir yiğit çıkar. İnşallah! Hakkı hakim kılacak, iyiliği ve yardımlaşmayı yaygınlaştıracak, yeni den bir güven toplumu oluşturacak, yiğit ve yiğitler bekliyoruz..
Nurettin Topcu şöyle der: “İnsan denen şahsiyet, köklerini maziye salmış bir ağaç gibidir. Kökler yüz yılların derinliğine gömülürse şahsiyet "büyüktür". Bin yılları aşarsa şahsiyet "harikadır".
İşte onun tarif ettiği millet Türk milletidir.
Çünkü güneş hep aynı yerden doğar. Yiğit düştüğü yerden kalkar…
İnanın, insanlık bu buhrandan aslına rücu ederek çıkacaktır.
Bekleyeceğiz, sabırla.
Kalınsağlıcakla.