Müslüman halkların, aynı yerde devr-i daim yapmaktan, bağımlılıktan, fakirlikten ve geri kalmışlıktan kurtulmalarını istiyor muyuz? Diye soruyor Aliya İzzetbegoviç.  İslam Deklerasyonu  isimli kitabının hemen başında. Bu soruya hangi müslüman hayır derki, hepimiz yeryüzüne huzur gelmesi adına, insanlık adına, özelliklede din kardeşlerimizin sıkıntıdan kurtulması adına “İstiyoruz” diye haykırırız elbette. Bir soru daha hepimizi yakından ilgilendiren, çoluğumuzun-çocuğumuzun  dünya hem ahiret kurtuluşu için, zorluklarından kurtulma adına, ahlaklılığın, dahiliğin, cesaretin kaynaklarının bütün gücüyle yeniden fışkırmasını istiyor muyuz? İslam aleminin aynı yöne bakmasına ve emperyalizmin oyunlarını bozma adına yeni bir dirilişi istiyor muyuz? Bu hedefler uzak ve ihtimal haricinde görülebilir, ancak imkan dairesinde bulunduğu da bir gerçek. Sadece irademizi, sağa, doğru yola yönlendirmemiz yeterli olmayacak mı? Tarih apaçık bir tepsiti göstermektedir; “Müslüman halkların hülyasını heyecanlandıracak ve onlar arasında gerekli olan disiplin, ilham ve enerjiyi gerçekleştirecek batıl olmayan, saf  tek düşünce İslam değil mi? Yeni bir diriliş adına, silkinmek, kendimizi sorgulamak, yanlışlarımızdan vaz geçme adına İslam’dan başta tutunacak yol var mı? İstiyor muyuz, adaleti, hakkı, hukuku, bilgi toplumu olmayı, insanların barış içinde yaşamasını? O halde haydi ayağa kalkalım! SU UYUR, DÜŞMAN UYUMAZ Bunu yapmak öyle kolay olmayacak, farkındayım…Dünkü yazımda, manevi bağımsızlıktan söz etmiştim, işte son dönemde bu bağlamda dirilişimizi önlemek adına ciddi engeller ve düşmanlar birlik olmuş, her bir kene bir yandan ısırmaya çalışıyor. Can veriyoruz, canlar veriyoruz bu uğurdu. “Bizden intikam alıyorlar. Bize hesap sormaya kalkışıyorlar. Bizi terörle terbiye etmeye yelteniyorlar. Sınırlarımızı tartışmalı hale getirmeye, şehirlerimizi güvensizleştirmeye çalışıyorlar. PKK ve yan örgütleriyle aylardır şehirlerimize saldırıyorlar. Kendi istihbaratçılarını, terör mensuplarını da aralarına katarak Türkiye'ye karşı açık savaşa girişiyorlar. Medyadaki kalem erbaplarını seferber ediyor, “sivil” görünümlü savaşçılarını sahaya sürüyorlar “Anadolu bütün hesapların bozulduğu yer” demiştim. Bin yıldır bu topraklarda hangi oyunlar, hesaplar bozuldu, bilin isterim. Her ciddi krizde, buhranda güçlü bir kurucu irade, akıl, kadro bu ülkede yerini almaktadır. Bugün de bu böyledir. Bu yüzden de iki şeyi hedef alıyorlar: Bu kurucu irade, akıl, kadro ile ona destek veren ülkenin ana omurgasını.. Bu aklı da, kadroyu da, omurgayı da ayakta tutacağız. Ona destek verip direncini artıracağız. İrademiz zayıflamayacak, nefesimiz kesilmeyecek, umudumuz zedelenmeyecek, direncimiz düşmeyecek. Bu oyunların, kurguların, kirli hesapların, senaryoların üstesinden geleceğiz. Bunun için ev ev, sokak sokak, fert fert dayanışmamızı güçlendirecek, tarih yapan bu ana omurgaya kan vereceğiz. Biz de onlara harita dayatacağız. TARİH YAZMAK Böyle zamanlarda mesleğimiz, kimliğimiz, görevlerimiz değil, tarih yapıcı rolümüz öne geçecek. Bize harita dayatanlara Musul'dan Halep'e kadar bir harita göstereceğiz. Bize parçalanma senaryoları çizenlere coğrafyamızda yeni ortaklarla, dostlarla karşılık vereceğiz. Sınırlarımıza silahla gelenlere sınırlarımızın çok ötelerinde silahla karşılık vereceğiz. Bize Anadolu'yu dar etmek isteyenlere biz de coğrafyayı dar edeceğiz. Akıl var, kadro var, bilgi ve öngörü var. İnanç var, imkan var. İhanetleri de, hainleri de biliyorsak sorun yok. Biz direne direne, mücadele ede ede, bedel ödeye ödeye ama asla ağlamadan sızlamadan, acılarımızı gizleyerek tarih yazdık bugüne kadar. Hesaplaşmaysa hesaplaşmanın ne olduğunu onlara göstereceğiz”(İbrahim Karadöl-Yeni Şafak) Bütün bunlar yapmak dediğim gib kolay olmayacak. Önce iç muhasebe yapmakla başlamalıyız dirilişimize, zira kendi  kendini düzeltemeyen bir insan başkalarının dirilişine vesile olamaz. Nefsimizi en büyük düşman bileceğiz. Okuyacağız, üreteceğiz, yeni teknolojiler üreteceğiz, özetle insana yatırım yapacağız. Hadi kalın sağlıcakla.