Merhaba Kıymetli Dostlar;

Önümüzdeki hafta eğitim-öğretimin ikinci yarı yılı başlıyor. Başta öğretmenler olmak üzere öğrenci, idareci ve diğer emeği geçen herkese şimdiden sağlıklı ve  huzurlu bir eğitim-öğretim dönemi diliyorum.

Yeni milli eğitim bakanımız özellikle Ak Partinin önceki milli eğitim bakanlarından farklı bir kişilik. Umarım bu görevden ayrıldığında arkasında hoş bir sada bırakır.

Benim bugün bu konuda yazmamın sebebi ise öğretmenler. Eğitim sistemimizde bakan, müşteşar, genel müdür, daire başkanı, il milli eğitim müdürü, şube müdürleri, okul müdürü ve okul müdür yardımcıları diye unvanlar mevcuttur. Bu kadar unvan aslında eğitimin yan unsurlarıdır. Bu saydığım unvanların birçoğu bundan yüz yıl önce yoktu. Eğitim dediğimizde aklımıza ilk gelen muallim-muallime ve talebelerdi. Bir yerde muallim-muallime ve talebe varsa orada eğitim yapılabilirdi.

Hepimiz öğrenci olduk, şöyle bir hafızanızı yoklayın, öğrencilik anılarınızda arkadaşlarınız ve öğretmenlerden başka hala yaşattığınız bir bakan, müşteşar, milli eğitim müdürü ya da okul müdürü var mıdır? Bende yok.

Dünya zorlu bir süreçten geçiyor. Bu zorlu sürecin daha da zorlu hale geleceğini düşünenlerdenim. Derdim karamsarlık tohumları saçmak değil. Kişisel bir öngörü. Geleceğimizle ilgili kaygılı olmakla karamsar olmayı karıştırmayalım.

Müslüman coğrafya maalesef batının kendi arasındaki savaşlarını fırsata çeviremedi. Batı savaştı, öldü öldürdü, yıktı sonra da oturup birlik olup tüm kaynaklarını birleştirerek kısa sürede dünyanın hakimi konumuna geldiler.

Bizim de içinde bulunduğumuz İslam coğrafyası ise bu durumu sadece seyretti. 

Peki batı bunu nasıl başardı, tabi ki eğitimle. Birinci Dünya Savaşından yenik çıktığımız Almanya bu savaşın bitiminden yirmi yıl sonra tek başına dünyaya meydan okuyacak düzeye geldiği dönemde biz ise çocuklarımıza halk evlerinde dans öğretmek ve 19 Mayıs’ta kızların etek boyları ile uğraşıyorduk. Tam kırk yıl sürdü başörtüsü yasağının kalkması, eller uzaya giderken biz laikliğin derdindeydik.

Ak Parti ile beraber eğitim alanında bir çok şey yapıldı, özellikle  bina konusunda. İlk ve orta öğretimde derslik sayısı ve her ile üniversite projeleri başarılı bir şekilde hayata geçirildi. Öğretmen sayısı bir milyonu aştı. Bu kadar çok idealist öğretmen bulmanın imkânsızlığını hesaba katarsak artık öğretmenlik bir geçim kaynağı oldu. Geçim elbette önemli ancak bazı mesleklerde para amaç değil araçtır. Öğretmenlikte böyle bir meslekti eskilerde.

Şehirleşmenin getirdiği, bir çok kişinin ne şehirli olabildiği, ne de köylülükten kurtulabildiği bir zaman aralığında hükümet kamu hizmetlerinin belli bir standartta verilmesi için bazı tedbirler aldı. Bu tedbirlerin başında ise hak arama yolunun başbakanlığa kadar açılmasıydı. BİMER hayatımıza öyle hızlı girdi ki aklınıza gelebilecek her konuda vatandaş şikayetçi olmaya başladı. Bu durum iyice yaygınlaşarak bakanlıklarda kendilerini ilgilendiren konularla ilgili şikayet yolları tesis ettiler.

Çocuğuma sert baktın, çocuğumun psikolojisi bozuldu, destursuz sınıfa girdi, öğretmen dersten sonra görüşelim dedi diye şikayet, diğer çocuklar okuma yazma öğrendi benim çocuk niye öğrenemedi, benim çocuğumla yeteri kadar ilgilenmiyorsun diye şikayet, velilere telefonunu vermedi diye şikayet.

Ak Parti ile beraber eğitim sahasında yapılan en büyük yenilik ise sendikanın kadrolaşmada neredeyse tek yetkili hale gelmesi. Okul müdürü veya müdür yardımcısı mı olmak istiyorsun bunun yolu Ak Parti yanlısı sendikalı olmaktan geçiyor. Hiçbir liyakat testinden geçirilmeden okullara idareci yapılan bu insanlar velilerle öğretmen arasında olabilecek olumsuzluklarda çözüm üretici ve öğretmenin huzurlu bir şekilde görevini ifa etmesini temin etmek yerine egoları ile hareket ederek yangına biraz da onlar benzin dökerek öğretmenlerin severek yaptıkları görevlerini yapamaz hale getirmeye başladılar.

Bu ülkenin ikbali de istikbali de öğretmenlerin elindedir.” Öğretmenler;  Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” diye boşuna söylenmemiştir herhalde. Ne sendikacıların ikbal kaygısı, ne liyakatsiz ve muhteris okul müdürü ve yardımcılarının egolarının tatmini ne de devletin kendisine tanıdığı hak arama imkânını istismar ederek kendini bir halt sanan velilerin ( özellikle annelerin) bitmeyen beklenti ve talepleri nedeniyle gelecek nesilleri emanet verdiğimiz eli öpülesi öğretmenlerin disiplin soruşturmaları, yersiz ve lüzumsuz cezalarla görev yapamaz hale gelmelerine izin vermemek gerekmektedir.

Geçen günlerde bir haber dikkatimi çekti  İlimiz üniversite sınavlarında 56.cı sıradaymış. Bu durumu kendine dert edinecek bir yetkili yok mudur? Bizim neyimiz eksiktir. Neleri eksik ya da yanlış yapıyoruz ki ülkemizin bir çok alanda önemli bir kenti olan ilimiz sınavlarda böyle başarısızdır. Sayın valimiz bunu kendine dert edinse de, uzun yıllar sonra ilimizin eğitim durumu değerlendirilirken elde edilen başarının en önemli mimarı olarak ismi saygı ve hürmetle anılsa.

Pek değerli milli eğitim müdürümüzün de özellikle öğretmenlere zaman ayırarak onların dertleri ile hemhal olması eğitimde başarı basamaklarını hızla tırmanmamızda etkin olacaktır diye düşünmekteyim.

Bu vesile ile üzerimde hakkı olan tüm öğretmenlerimi  hürmet ve muhabbetle anıyorum.

Yazımızı şu şarkı sözleri ile bitirelim.

“Öğretmenim canım benim canım benim/Seni ben pek çok pek çok severim/Sen bir ana sen bir baba/Her şey oldun artık bana”

Kalın sağlıcakla..