Kırk yıl öğretmenlik yaptım ancak yönetici olmak için hiçbir girişimde bulunmadım. Birisi Milli Eğitim, diğeri Kültür Müdürlüğünde olmak üzere iki defa müdürlük görevi için başvurmam istendiğinde, düşünmeden ‘hayır’ dedim. Çünkü öğretmenliği seviyordum.
Bu arada üç ay müdür yardımcılığı denemem oldu, ancak disiplini önemseyen ve kuralcı bir kişiliğim olduğu için de hemen dilekçemi vererek tekrar öğretmenliği döndüm.
Bağışlayan kendimi anlatmak için bunları yazmıyorum. Söylediğim şey şu idarecilik oldukça sorumluluk isteyen ve vebali olan bir iştir.
Şimdi şu günlerde öğretmenlerin uzaktan eğitim yapmaları ve okul müdürlerinin de ‘boş oturmaları’ kimileri tarafından eleştiriliyor. Oysa onlar kesinlikle koltuklarında oturup aylık almıyorlar.
Bakınız size okul müdürlerinin ne yaptıkları ile ilgili bir yazı paylaşayım, sonra da birlikte değerlendirmemizi yapalım inşallah!
GİDEREK AĞIRLAŞIYOR
“Eğitim yöneticisi olabilmek için oldukça meşakkatli bir yola girer öğretmenler. MEB, yönetmelikler üzerinde çok oynadığı için yöneticilik şartları sürekli değişir. Şans gülerse müdür veya müdür yardımcısı olursunuz. İş burada bitmez! Okul müdürü olduğunuzda da eğitim camiasında nasıl müdür olduğunuz üzerinde konuşmalar olur.
Bir de öğrenciler, veliler, sendikalar ve siyaset vardır. Bir okul üzerinde bu kadar farklı cephenin varlığı aslında şaşırtıcıdır! Türkiye’de insanların iş yapıyoruz, yaptırıyoruz görüntüsünü vermesi meşhurdur. Okulunuza yeni kayıt olacak bir öğrencinin adı gelmeden, o öğrencinin varsa birtakım tanıdıkları okul müdürünü aramaya başlarlar. “Yeğenimin kaydı okulunuza olacak müdürüm, aman ha iyi bir sınıf olsun ve o sınıfa da en iyi öğretmenlerinizi verin.” Bu öğrenci ilkokulda ise, “falanca hocayı istiyoruz” gibi birtakım talepler olur. Öğretmenler ders programı için, öğrenciler memnun olmadıkları öğretmenler için, veliler çocuklarının taleplerini dile getirmek için, sendikalar, sendikasız öğretmenleri sendikalarına üye yapmak için müdürü sıkıştırır. Müdür de şaşkındır. Bu arada okulda temizlik malzemesi bitmiştir. Hademeler iş yapmaz, müdürle sürtüşme başlamıştır.
Sıhhi tesisatta kaçaklar vardır, kapı kolları bozuktur, camlar kırıktır, yakıt sisteminin bakımı vardır, sıralar eskidir, boya badana yapmak gerekir, çatıda akmalar vardır, oluklar temizlenecektir, yeni döneme hazırlık yapmak lazım, ders kitapları koridor boyunca yığılmıştır, resmi yazılara cevaplar, talepler, dilekçeler, şikâyetler, soruşturmalar, yukarıdan arayanlar, aşağıdan sıkıştıranlar…
ŞİMDİ KAPI KAPI DOLAŞMAYA BAŞLAMIŞLAR
Biliyorsunuz şu virüs konusunu. “Şimdi kapı kapı dolaşarak karantinadaki hastalarla ilgili çalışmalarda bulunuyorlar. Müdürler, iş güvenliği mevzuatına göre de işveren konumundadır. Müdürler ateşten gömlekle gezerler. Tüm işlerden arta kalan zamanda, varsa kafa dengi bir öğretmen arkadaşınız, “Müdürüm, semaveri yaktım, devletin işi bitmez!” der ve nefes almanızı sağlar ama onun da acısı sonradan çıkar. Çaya davet eden kişi şöyle der sosyal medyada: “Müdürümle çay keyfi.” Bunu gören müdür karşıtı diğer öğretmenler başlar dedikoduya. Müdürlük aslında bir statü olmadığı gibi, ekonomik olarak da çok artısı olan bir görev değildir. Evini unutan müdürler de vardır. Gece gündüz okuldan ayrılmayan müdürler az değildir. Öğrencilerinin akademik başarısı için uğraşan müdür çoktur. Okula alışmışsınızdır, dört yıl dolmuştur, başlar rotasyon sancısı. Müdürler ne iş yapar demiştik ne iş yapmazlar ki? (Ali BAL / Milat Gazetesi)
Bu yazıyı akşam bir arkadaşım attı bana, ne olur bu konuyu gündeme getir. Artık, bunaldım, işin altından kalkamaz olduk. Yani okul müdürleri eğitim işini yapmalı diyor dostumuz. Bilmem katılır mısınız?
Şöyle bir bilgi daha vereyim, bir mahallede en az yüz takip de olan hasta varsa, bunlar evleri her gün kontrol etmek durumundalar. Hem de her gün…
Kalın sağlıcakla.