Merhaba değerli dostlarım.
Ülkemiz zor bir coğrafya da. Bu toprakların yurt olması da bu nedenle kolay olmamış. Hani bir söz vardır” Bir güzeli bin kişi ister, bir kişi alır” diye. Bu topraklarında talibi çok olmuş geçmişten bu güne.
Birde üstüne yönetimsel zaaflar eklenince işler bir türlü yoluna girmemiş. Tıpkı bugün olduğu gibi.
Bir seçimi daha geride bıraktık, gerçi tamamen bıraktıkta sayılmaz ya. Günlerdir İstanbul’da şu oldu, bu oldu demeçleri haberlerde hiç eksik olmuyor. Neyse bizim bugünkü konumuz bu değil.
Seçimlerin bitmesi ile beraber sayın maliye bakanımız bir türlü gerçekleştiremedikleri yapısal reformları hayata geçirmek için harekete geçti. Bakıyoruz yine ekonomik argümanlar içeren bir paket.
Değerli dostlar, hep savuna geldik, biz hem coğrafya olarak hem de bin yıllık geçmişimizin genlerimize nakşettiği İslami gelenek nedeniyle batılı değil doğulu bir toplumuz.
Mevcut iktidar her ne kadar bu misyon üzerine yürüdüğü izlenimi ile halktan destek alarak bugüne geldiyse de, reel olarak bunu destekleyecek hiçbir adımı bugüne kadar atmamıştır. Bu güne kadar Müslüman-Muhafazakar olarak tanımlanan kesimlerin desteği ile on dört seçimden başarıyla çıkan iktidar, bu desteğin ilelebet süreceği zannıyla bir türlü doğulu kimliği ile olaylara bakmaya yanaşmamaktadır.
Dertlerine dermanı hep batıda aramaktadır. Ülkenin sıkıntılarının sadece ekonomik açılımlarla, reform paketleriyle halledileceğini düşünmekten bir türlü vazgeçememektedir.
Bir oldubitti ile bundan seksen iki yıl önce anayasamıza konulan ve bugün anayasamızda değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez bir madde olarak mevcudiyetini sürdüren Laiklik ilkesi ile alakalı hiçbir adım atılmadığı gibi, bu yönde herhangi bir emare de gösterilmemektedir.
Bu ilkenin anayasamıza konulması ile ne gibi toplumsal travmaları yaşadığımızı çok iyi bilmelerine rağmen, sırf bu ilkeye aykırılık iddiası ile kaç defa partileri kapatılmış olmasına rağmen, hatta 2008 yılında yine aynı gerekçe ile Ak Parti içinde kapatma davası açılmış, bir oyla yani kıl payı kapatılmaktan kurtulmuş olmalarına rağmen hala hiçbir adım atmamaları, akla hemen şu soruyu getiriyor ister istemez: Acaba o tarihte yani 2008 de ki dava da belli güçlerle bu konuda bir uzlaşı mı olmuştur?
Avrupa Birliğine uyum çalışmaları kapsamında Feminist kadınların öncülüğünde hayata geçirilen ve anlaşması İstanbul da imzalandığı için İstanbul sözleşmesi olarak bilinen sözleşme kapsamında kraldan çok kralcı olmayı sevdiğimizi bir kere daha göstermek için Avrupalıdan çok Avrupalı olarak gözükerek belki Avrupalının gözüne girip Avrupa birliğine girmeyi başarabiliriz düşüncesinden hareketle kısa adı ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi) olan projesi tüm muhafazakar çevrelerin itirazlarına rağmen hayata geçirildi.
Aslında tüm mesele şu, olaylara nereden bakıyorsun, bizi yönetenler maalesef hala batıdan bakmaya devam ediyorlar. Ancak genlerinde doğululuk olduğundan onu da ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
Bu yapılanlar CHP iktidarında ya da dört eğilimi birleştirme iddiası ile iktidar olan Özal’ın hatta CHP içerisinden çıkıp iktidara geldiğinde ilk yaptığı iş Türkçe ezanı kaldırıp yeniden ezanın orijinal hali ile okunmasına önayak olan Menderes zamanında bile yapılsa bugün ülkeyi yöneten, camiler açan, camilerde Kur’an okuyan bir liderin partisi bu konuda ne düşünür ne gibi bir yaklaşım gösterirdi?
Şuna emin olunuz ki; Rahmetli Menderes Laiklik ilkesine inanan bir liderdi. Bu ilkenin ülke için gerekli olduğunu içselleştirmiş, hatta bu ilke Anayasamıza konulurken CHP içinde siyaset yapan birisiydi.
Eğer Menderes ezan konusunda sahip olduğu hassasiyete Laiklik konusunda da sahip olsaydı daha o günden laikliğin anayasadan çıkarılması için adım atmaktan çekinmezdi.
Aslında mesele laiklikte değil. Bizim Müslüman kimliğimizde. Şuna emin olun ki biz toplum olarak bir anda Hıristiyan olsak Avrupa Birliğini de arkamıza alıp çok kısa sürede Laiklik ilkesini anayasamızdan çıkartırız.
Dindar insanlar, dinsiz bir devlette yaşamaya zorlanıyor. Ve bunu da demokrasi denen, oluşumunda hiçbir İslami kırıntı olmayan bir sistemle yapıyoruz.
Bu sistem 15-16 yaşlarında kızları podyumlara bikini ile çıkarıp, yok şu güzeli, yok bu güzeli gibi ünvanlarla yaşlı ve zengin jigololarla birlikte yaşamasına bir şey demezken, bu yaşlarda hatta 18 yaşından gün almadı diye evlenip çocuk sahibi olanların kocalarını cezaevlerine atıldığı bir sistemdir.
Bu sistem her şeyi öylesine yozlaştırıyor ki, bir Cuma günü merkezi vaaz sisteminden kocaların çalışan annelere yardımcı olmasını, hayatın müşterek olduğunu, hatta gerekirse çocuğun altını değiştirmesi gerektiği söyleniyorsa daha söylenecek ne kalıyor ki.
Bir zamanlar idam dillendiriliyordu meydanlarda, ne oldu?
Seçimlerden önce Ayasofya ile ilgili adım atılacağı vaad edildi. Bakın görün bu da idam gibi unutturulur gider.
Artık önemli mevzuları dillendirmenin vaktidir diye buradan başladım,
Haftaya kaldığımız yerden yine önemli konularla ilgili sohbetimize devam edeceğiz inşallah.
Kalın sağlıcakla.