Yazar Mehmet Ali Bulut’u yakından takip ederim, Allah razı olsun, aynı yöne baktığımızdan olsa gerek, yazılarını sabırla bekler, okur, kimi zaman alıntılar yaparak siz okuyucularımla paylaşırım. Bana göre asrımızın beyin  deneyleri yapan ender düşünürlerden biri, çünkü eleştirel bakar, pusulası ise Mekke… Ortak düşünüyoruz kendisi ile çoğu zaman. Bu haftaki yazısı çok etkili, diyor ki; “Mamafih insan hak etmeden Allah ona bela ve musibet vermez. Umumi bela ve musibetler de ekseriyetin hatasına bakar. Topum ekseriyeti belayı hak edecek hale gelmedikçe bela inmez. Bu Afganistan için böyledir, Irak için böyledir, Suriye için böyledir, Filistin, Karabağ, Mienmar, Bosna… vs. hep böyledir. Hiçbir şey Allah’a rağmen olmaz. Hatırlayın Hayber Savaşı sırasında yaşanan hurmaları kesme stratejisini bile Canab-ı Hak kendisine atf eder. Ve der ki “(Savaş gereği,) hurma ağaçlarından her neyi kestiniz yahut (kesmeyip) kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa hep Allah’ın izniyledir. Bu da fasıkları rezil etmesi içindir.” (Haşr Suresi, 5) Dolayısıyla yaşananlardan ümitsizliğe kapılmayın. Yaşadıklarımız 1900’ların başında yaşadıklarımızda bire bir aynı olduğu için bir takım insanlar bu kere de cumhuriyetin yıkılacağını sanıyorlar. Batılalar da öyle sanıyor Ama böyle değil… Çünkü o zaman ilahi hüküm mağlubiyetimizden yanaydı bu kere galibiyetimizden yanadır… Osmanlının yıkılması, şu habis medeniyetin yıkılmasının da başlangıcı oldu. O gün kader bizi mazlumlar safına itti ki bugünün galibi olalım. O günün galiplerine ise derin bir mağlubiyet tattıracaktır Allah. Zahirdeki üstünlükleri sizi aldatmasın. Bu bir süreçtir. İnşallah tek tek birbirilerine düştüklerini göreceğiz. Gücümüz onlarla yetmez ama Allah’ın vadidir ki, yeryüzü müttakilere miras kalacaktır! Osmanlı’nın yıkılması, zaten inkıraza başlamış bir saadeti bizden aldı. Ta ki müstakbelin ihtişamlı saadeti bizim payımıza düşsün. Şimdi o parlak istikbalin şafağındayız inşallah. Rüyada Bir Hitabede  Bediuzzaman “Biz bu mağlûbiyetle (Birinci Cihan Savaşı) bir saadet-i âcile-I ( ) muvakkate kaybettik. Fakat bir saadeti âcile-i (  ) müstemirre bizi bekliyor. Pek cüz’î ve mütehavvil ve mahdut olan hâli, geniş istikballe mübadele eden kazanır." diyor. O gün kaybettiğimiz saadete bedel bizim payımıza düşen müstakbel saadete doğru hızla gidiyoruz. Hem de idarecilerimizin acemiliklerine ve düşmanlarımızın kahir güçlerine rağmen… Onun beşaretinin görüleceği zaman 2018’dir. Bunun için Türkiye’nin safını belirlemesi gerekiyordu. Elinde olmaya olmaya belirledi. Türkiye’nin safını belirlemesi gerektiğini ilk defa 16 eylül 2013 te yazdığım “Rum Yenildi Amma..” başlıklı yazıda dile getirdim: “Türkiye, Batı Ligi içinde kalarak Asya'da sözünü dinletemiyor. Esasında Batı müsaade etmiyor etmeyecek. Onlar bizi kendi kapılarında uşak kalmamızı yeğlerler. Kader de bizi zorluyor ki efendi olalım. Defolarca yazdım, medeniyete sahiplik etmek bir doğuya geçmiş bir batıya. Şimdi Doğu'nun sırası geliyor. Eğer Türkiye ciddi pozisyon almaz ve vaktinde davranmazsa, Asya Medeniyetinin ana kurucuları arasında yer alamayacak.” ….. İkinci temasım ise 9 Ekim 2015’te “İranı Bekleyen Firaz’dır…”( ) başlıklı yazı ile oldu. Bir göz atmakta yarar vardır. Bu iki ay içinde gördüm ki Türkiye safını değiştirmiş. Daha doğrusu şartlar onu ayıktırmış! Kader ona zorla yerini buldurtmuş. Elhamdülillah. Artık Türkiye ne batının, ne doğunun kendisine yar olmadığını gördü. Ne Amerika ne Avrupa… Bu milletin yeniden ayağa kalkması söz konusu olunca tüm düşmanlıkların bertaraf edilerek bütün güçlerin ona karşı birleştiğine bir kere daha şahit oluyoruz. İşte bakın İran’la dost oldular. Amerika ile Rusya dost oldu, PYD bile Türkiye’den daha kıymettar hale geldi… Artık biz mazlumlar safındayız. Bu da demektir ki o haber verilen istikbal yakında. Hele bizimkiler, şu Suriye ve Suriyeli mültecilerle alakalı yanlış stratejiler tatbik etmeseler çok daha hızlı netice alınacak. Suriye’de ne kadar Arap ve Türkmen varsa alıyoruz. Boşalan yerleri de PYD, YPG ve PKK’nın Suriye kolu dolduruyor. Rejim güçleri de buna hizmet ediyor. Birazcık mızıklanan her kesi Başbakan “alın getirin” diyor. Bunu anlamakta zorlanıyorum. Hele derin stratejilerden haberdar olanların bunu yapması… Maalesef ricat Süleyman şah Türbesinin geri çekilmesiyle başladı. O konuda da Amerika’nın derin oyununa düştük! Oralara Türkmenleri iskan ettiren Yavuz Sultan Selimin kemikleri sızlıyordur eminim.. Kimse bunlara tarih bilinci dersi vermiyor mu? Bu nasıl bir hariciye ve bu nasıl bir strateji? Onu yazacağım inşallah!