Bir toplum , nasıl bir toplumu örnek alıp yaşarsa, o toplum ona benzediği için ondandır denilmiştir. Hatta bu konuda meşhur bir de hadis vardır bilirsiniz. Dolayısı ile kendimiz gibi olmamız için kendi öz kültürümüze yeniden dönme çabası içinde olmalıyız. Hani hep yazıyoruz ya! “Bizi kültürleriyle vurdular, yani kendilerine benzetmeye çalıştılar!”  Gördük ki, batılı olmayı yanlış anlamışız ki, herşeyimizle onlara benzemeye çalıştık. Aslında bunu da beceremedik! Geçmişini unutan ve kültürel mirasını gelecek kuşaklara aktaramayan milletler ve toplumlar çok çabuk bir şekilde başka kültürlerin etkisine girerek, kendi kültürlerini kaybedecek ve kültürsüz kalmaya namzet olacaklardır. Bu konuya nerden girdim? Geçen ay Rabbimin emaneti olan çocuklarımızdan ikincisini de evlendirdik. Düğünümüzü kendi kültürümüze uygun yapmaya çalıştık. Fakat mevcut düğün tipine alışmış kimi dostlar, düğünümüzde çalgı ve oyun olmadığı için bize eleştiri getirdiler: “ Böyle düğün olur mu? Diyenler olduğu gibi, çok güzel bir düğün oldu diyenlerde oldu. Peki düğünümüz nasıl olmalı? Bu sorunun cevabını bir yere koyalım. Birkaç gün önce, bir arkadaşım ‘geçen yıl ‘ yerine ‘ bildır’ kelimesini kullandı. Yeniler bilemedi, ‘Bildir nedir? Diye sordu gençler. Gördük ki, dilde de anlaşamaz olmuşuz. Dünü unutmuşuz! Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün.   GEÇMİŞİ UNUTMAMAK GEREK Geçmiş kültürün güzelliklerini yarınlara taşımadan, modern kültüre entegre olmaya çalışan ve bu hızlı gelişim ve değişim sürecinin dengesini kuramayan fert ve toplumlar, geçmişinden uzak kalışın ve yeni olana ayak uyduramayışın faturasını acı bir şekilde ödeyeceklerdir. Çünkü; ne oralı, ne buralı olabilen bir ara kültür oluşacaktır hatta oluşmuştur. Şöyle bir savunma yapılabilir. Kardeşim hangi çağda yaşıyoruz? Elbette zaman değişmiştir, zaman içinde insan da değişecektir. Ancak bu değişim daha çok yaşanabilirlik, huzur, barış, kardeşlik gibi kavramlara yönelik olmalı. Biz batılı değiliş ki, onlar gibi yaşayalım. Bilgi toplumların ortak malıdır ancak kültürler kesinlikle değildir.   KÜLTÜRÜMÜZE SAHİP ÇIKMAMIZ GEREKİYOR. “Eğitimin genel amacı milletin bekasıdır. Eğitim devleti meydana getiren kurum ve değerleri öğretmekle yükümlüdür. İnsan doğal, sosyal ve kültürel çevresiyle etkileşerek kültürü üretir. Eğitim kültürün öğrenilmesini, anlaşılmasını kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlar. Çağın yeni yöntemlerine açık, kendi kültürünü yorumlayacak insan yetiştirmek zorundayız. Eğitim programları kültürün çocuklara ve gençlere transferini sağlamaya yönelik olarak şekillendirilmelidir. Gerekli bilimsel çalışmalarla alt yapısı kurulmamış aceleye getirilmiş, denenmemiş sil baştancı eğitim ve kültür politikaları, yarardan çok zarar getirecektir.” Şunu söylemek istiyorum, değişeceğim diye yozlaşmak doğru değildir. Yazımın girişinde düğünlerden örnek verdim. İşin doğrusu bende nasıl bir düğün yapacağımı bilemedim. Düğünümüzde Kur’an okutsak, sohbetli mi olsa? Yoksa çalgılımı yapalım. Çalgılı olursa, kadın erkek karışık mı olsun? Yoksa, fon müziği ile yemekli mi yapalım? Bir türlü karar veremedik. Yani düğünlerimiz dahil, bütün kültürel etkinliklerimiz için Osmanlı-Selçuklu modeli araştırılabilir.  Kültür adamları çıkıp, kendi örf-adet, gelenek ve inancımızı da baz alarak bize uygun bir yaşam modeli ortaya koymalıdır. Şunu belirtmek istiyorum  millet olarak aslımıza öz kültürümüze dönmeliyiz. Köklerimizi, geçmişimizi daima yaşatamalıyız ki geleceğimizi en güzel şekilde inşa edelim. Millet şuuru, kültür değerlerimizi, inançlarımızı, bizi biz yapan özelliklerimizi kaybettiğimiz zaman gelecekle ilgili çok büyük tehlikeyle karşı karşıya kalmamız mukadder olur, kaçınılmaz olur. Hem maddi kalkınma hem manevi kalkınma konusunda geleneklerimizi koruyarak, geleceğimizi oluşturmaya çalışmalıyız. Hadi kalın sağlıcakla.