İnsan yaradılışı gereği inanma ve onun verdiği huzuru hissedecek yetiler ve özelliklerle donatılmıştır. Bu özelliği gereği insan bazen güneşe, taşa, puta, vb. nesne ve varlıklara tapacak düzeyde inanmıştır. Burada ben dini inanç ve türlerine değinmeyeceğim. Burada daha çok inanmanın ve onun temeli olan özgüvenin insanın başarısı ve mutluluğuna etkisine değineceğim.

Bu haftaki yazımın konusu geçen haftaki köşe yazımda değindiğim konuya devam niteliğindedir. Bugün ki yazımda ise hedefini belirleyen insanın, bu hedefe inanma aşkı ve tutkusuna değineceğim.

İnsan başarısının kısa formülü; %50’si hedefine ve kendine inanmak, %50 ise hedefine uygun şekilde planlı ve programlı şekilde çalışmak şeklinde açıklanabilir.

Kendimize ve hedefimize inanır isek başarı ateşini yakarız. Yanan ateşi ise söndürmek zordur. Bir kez harekete geçtiğimizde ise kimse hedefimize ulaşmamızı engelleyemez. Bu yazdığım belki de çok iddialı bir söz oldu. Lakin gerçek olan bir durumu açıklamak için kullandım. Birçok insan hedefine ulaşma mücadelesindeyken birileri ya da bir şeylerin hedeflerine ulaşmasını engellediğini söylerler. Gerçekte engelleyen birileri ya da bir şeyler değildir. Mücadele etmek ve yeni yollar bulmak yerine pes etmişlerdir.  Mücadeleden vazgeçersek kendi yaktığımız ateşin üstüne su ve toprak dökeriz. Bu olumsuz tavrımız su ve toprağın yanan ateşi söndürdüğü gibi hedefimizi ve inancımızı söndürür. O nedenle başarısızlığın sebebi birileri ya da bir şeyler değil biz, kendimiziz…

Başarılı insanlara baktığımız zaman çok güçlü inançlara sahip olduklarını görürüz.  İnsanlar bu güçlü inancın, ateşlemesi ve harekete geçirmesi ile başarıya ulaşırlar. İnanmanın temelinde insanın kendine güvenmesi yani özgüveni yatar. Kendine yani özüne güvenen insanlar ise demokratik, eleştirel, destekleyici, yollar gösteren aile ortamlarında yetişirler. Eğer içinde bulunulan aile ve çevre bu özelliklere sahip ise bu yetişen çocuklar kendine güvenirlerken aynı zaman da hedefine ve kendine de inanırlar. Bu şartlarda yetişen bireyler yaşamlarında başarılı ve mutlu olurlar. Lakin istatistiklere baktığımız zaman insanların %100’ü başarılı olmak ister iken başarıya ulaşanların oranı %10’da kalmaktadır. Burada ki %90’lık kısım başarısızlığının temelinde ise özgüven devamında da kendine, hedefine inanmamak yatar.

Anne karnına düştüğü andan itibaren olumlu bir çevre ile muhatap olan insanda organik kodlamalar oluşmaya başlar. Bu kodlama çocuk doğduktan sonra da olumlu çevre devam ediyorsa olumlu şekilde açılma başlar. Özellikle 0 – 6 yaş dönemindeki olumlu çevre ve aile tutumları çocuktaki özgüven ve inanç kazanmayı artırır. Bu dönemi olumlu şekilde atlatan bireyler yaşamlarının sonraki yıllarında da özgüven kazanır, kendileri ve hedeflerine karşı inançlı olurlar.

Sınav ve sınanma dönemlerinde özgüvenli çocukların düşünce, duygu davranışlarındaki özellikler açıkça diğerlerinden fark edilir. Özgüvenli çocuklar daha az kaygı ya da olması gerektiği kadar kaygı yaşarlar. Özgüvensiz çocuklar ise daha fazla kaygılıdır. Bu kaygılar eğitim ve normal yaşantılarını zehir edecek hale döner. Bu durumdaki bireyleri bilinç düzeyindeki teknikler ve yaklaşımlar ile değiştirmek ve geliştirmek çok zordur. Bunların hayat ve sınavda daha etkili ve başarılı olmaları için bilinçaltını dizayn eden teknik ve taktiklere ihtiyaç vardır. Şu an bu tür sorunların çözümünde Telkin, Hipnoz, NLP, Reiki, Kuantum gibi teknikleri içeren Koçluk en etkili yöntemdir. Bu aşamaya geldikten sonra özgüven ve inanç kazandırmak çok zor ve etkili bir süreci gereklidir. Bu süreç azim, sabır, mücadeleyi gerekli kılar. Aileler tarafından yapılabilecek en önemli tavır; çocuğumuza ve hayallerine inandığımızı sık sık dile getirerek destek olmaktır. Şunu unutmayın “İnsanlara inanıp ve güvenirsek Başarırlar. Onları kendilerine inandırır ve güvendirirsek mükemmeli Başarırlar.”

Aileler de çocuklarına inandığını ve güvendiğini hissettirerek önceden oluşan olumsuz inanç ve tutumları ortadan kaldırabilir. Burada ciddi bir dirençle karşılaşılacağı unutulmamalı olumlu telkin ve destekler verilmeye devam edilmelidir. Buna rağmen istenilen düzeyde değişim ve gelişim olmayan çocuklar içinde biraz önce bahsettiğimiz teknik ve yöntemleri bilen uzmanlardan destek alınmalıdır. Alınan bu destek süreci kısaltarak değişimin ve gelişimin gerçekleşmesini sağlar. Bu değişimin gerçekleşmesi için en 21 güne, alışkanlık haline dönüşebilmesi içinde 90 güne ihtiyaç olduğu unutulmamalıdır.

Çözülmesi ya da kazanılması gereken bilgiler ilgili kritik dönemde kazanılmaz ise sonraki dönemde telafi etmenin zorluğu unutulmadan mücadele edilmelidir. Bu mücadele de azim ve sabırla gerçekleşir.