Hepimizin sevdiği insanlar vardır. Onlar için her türlü fedakarlığı yaparız. Çok eskiden yaşamış bir padişahında, böyle sevdiği ve Lokman isminde bir askeri varmış. Kendisine ne hediye getirseler önce Lokman’a ikram eder, sonra kendisi yermiş.
Bir gün saraya büyükçe ve görkemli bir karpuz getirilmiş. Padişah yine Lokman’ı huzuruna çağırmış, kendi elleri ile karpuzu dilimleyerek ikram etmiş. Lokman’da pek bir iştah ile karpuzları yemiş. Geriye bir dilim karpuz kalınca, padişah bu karpuz çok güzel olsa gerek, Lokman bütün dilimleri yedi, bu son dilimi de ben diyeyim demiş. Ancak karpuzu ağzına götürdüğünde çok acı olduğu anlamış ve şaşırmış!
Lokman’a; “Evladım, bu acı karpuzu neden yedin, niçin itiraz etmedin?” diye sormuş.
Lokman; “Padişahım, bugüne kadar o kadar güzel ve tatlı şeyler ikram ettiniz ki bana, karpuz acı da olsa o ihsanlarınızı düşünerek yiyemem demedim, utandım!” diye cevap vermiş.
Mesnevideki bu hikâyeyi okurken, Cenab-ı Allah’ın bizlere verdiği sağlık, evlat ve tüm nimetleri aklıma geldi. Sonrasında da çektiğimiz sıkıntıları düşündüm ve bu günkü yazıyı bu bağlamda köşeme taşımaya karar verdim.
ZÜ’L CELALİ VE’L İKRAM
Değerli okurlar bilmem çok güzel! Hele bildiğin ile amel etmek daha da güzel. İnsan önce kendini bilmeli derler. Kendini bilen Rab’bini bilirmiş. Acizane bizde bu yolda arayış içindeyiz.
Uzun bir zamandır, Cenab-ı Allah’ın esmalarını öğrenmeye çalışıyorum. Biliyorsunuz Allah(cc) Zü’l Celali ve’l İkram’dır. Ne demek açayım. Ululuk ve ikram sahibi Cenab-ı Hak buyuruyor. “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbimin zatı baki kalacak(Rahman 27)
“Büyüklük ve ikram sahibi Rabbimin adı yücelerden yücedir(Rahman 78)
Resulullah buyuruyor: “Ya ze’l celali ve’l ikram’ı sıkça tekrarlayın”
Bütün azamet ve ikramlar Allah’a aittir. Bütün iyilik ve ikramlar O’ndan kaynaklanır. O’nun genelde insanlara, özelde dostlarına ikramının sınırı yoktur. Zü’l Celal, azametin gerçekliğini idrak eden demektir. Zü’l ikram ise, bulutsuz bir öğle vakti güneşin görülmesi gibi, kulların kendisini müşahede edecek şekilde onlara zuhur etmesidir.
İkram, nimet verenin değer verdiği, sevgi ve saygı gösterdiği kimselere nimet verdiğinde kullanılır. Örneğin; velilere verdiği keramet nimetlerini ifade etmek için “ekremehu”(ona ikramda bulundu) denilir. Allah, başkalarına ikram etmediği nimetleri kendilerine ikram ederek onları onurlandırmış, değer vermiş ve üstün makamlarla onları ödüllendirmiştir. Allah, kullarına bu dünyada ikramda bulunabileceği gibi onu, ahirete de erteleyebilir. Allah, nimetini hak edene de etmeyene de verir. Ancak ikramı, hak etmeyenden başkasına vermez. Ahirette nimetini hak etmeyenlere vermediği gibi. Dünyada insanın hoşuna gidecek sayısız nimet vardır. Allah kullarının hoşnut olacağı çeşitli detaylarla dünyayı süslemiştir. Ancak elbette Allah’ın sonsuz kerem ve ihsanını asıl olarak göstereceği yer cennettir.
EN BÜYÜK İKRAM
Kur’an da tasvir edilen cennet, O’nun sonsuz ikramını gözler önüne sermektedir. Cennetin Kur’an da anlatılan en belirgin özelliklerinden biri ‘nefislerin arzuladığı her şeyin verilmiş olmasıdır. Daha da önemlisi, Rabbimizin en büyük ikramı cennette Cemalini göstermesi olacaktır. Ne mutlu o kullara.
Değerli dostlar, elbette ikramdan önce Rabbimiz bazen kullarının kendisini unutmaması için, Celal’ini de gösterip, bizleri bazı imtihanlara tabi tutar.
Örneğin, savaş emri verilir, bazıları gider, bazıları bahaneler eder. İşte o zaman samimiyetiniz ortaya çıkar.
Yukardaki hikâyede olduğu gibi padişah bazen acı karpuz da verse, tıpkı Lokman gibi belli etmeden, yani isyan etmeden nimetine itiraz etmemek gerekiyor.
Hani şair demiş ya: “Lütfunda hoş, kereminde!” işte böyle anlarda aynı şeyleri söylemek ve Allah’ı çok anmak gerekiyor.
İslam coğrafyası son üç yüz yıldır böyle sıkıntılar yaşıyor. Bize şükür ve sabır yanında çok çalışmak, gayret etmek gerekiyor…
Kalın sağlıcakla.