Sözlükte evham-ı zamaniye diye bir kelime okudum, pek açıklayıcı bilgi de bulamadım. O anda Mesnevi’de okuduğum bir hikâye aklıma geldi. O hikâyede bizim filmlerde izlediğimiz Hababam Sınıfı gibi bir öğrenci gurubunun, güya sevmedikleri bir hocalarına yaptıkları oyundan bahsediliyor.

Hikâyede hocalarının disiplin ve ders baskılarından hoşlanmayan öğrenciler, onu okuldan uzaklaştırmak için bir plan yapıyorlar. Sınıfın en muzip ve akıllı öğrencisinin kurduğu planda, hoca okulun bahçesine girerken, kendisine “Hocam çok kötü görünüyorsunuz, bir rahatsızlığınız mı var yoksa?” diye sorulur. Bahçeden, sınıfa girene kadar bütün öğrenciler aynı şeyleri söylenince hocaları vehim eder, gerçekten kendini kötü hissetmeye başlar.

Uzatmayalım, okuldan izin alan hoca evine gider, evde eşi niye erken geldiğini sorunca, “Hastayım, kendimi hiç iyi hissetmiyorum, üzerimi örtün der. Kadın ne kadarda eşine, renginde sararma falan yok, işte ayna bak istersen dediyse de hoca inanmaz; eşine olmadık sözler söyler.

“Zaten sen bana hiç inanmadın ki, hiç benimle ilgilenmedin” der ve yorganı üzerine çeker. Adam iyice hastalanmıştır, çünkü terler ve içine bir ölüm korkusu düşer.

Kendisini evine kadar getiren öğrencilerden birisi, kurulan oyunu hocalarına anlatsa da hoca inanmaz…

Hani derler ya bir adama kırk kişi sen delisin derse adam delilirmiş… Tıpkı bunun gibi hoca kafayı yemiş…

Tabi bu bir hikâye biz burada bitirip, esas konuyu şu virüs korkusuna getirmek istiyoruz.  

ZAMANIMIZIN EVHAMLARI

Asrımızda da benzer evhamları veya psikolojik bozuklukları kendi kendimize yapabiliyoruz özellikle sosyal medya ve televizyonlardaki haber kirliliği bir nevi vehim oluyor, e-korkular oluşuyor üzerimizde, çöküyoruz…

Adamın gözü çapaklanmış, acaba Korona mı oldum? diye korkuya kapılıyoruz. Öksüremez ve hapşıramaz olduk çevremizdeki bakışlardan korkar olduk. Kimse kimseye gidip gelemiyor, uzaktan selam verir olduk birbirimize… Hatta aynı evdeki insanlar bu korku ve panikten dolayı birbirlerine yaklaşamaz oldu. Dede, torununu öpemiyor. Zihnimize büyük bir vehim attılar.

Evlere kapandık, bakan bey her gün tekrar ediyor; “Sakın ha!” Evet sakınmalıyız ama nereye kadar. Bu sakınma bizden birçok şey alıp götürüyor. Bir defa sevgiler köreliyor, çocuklarımız internet başından kalkmıyor. Sürekli eve kapanan insan spor yapamadığı için yemek yemekle meşgul, bunun tersini yapabilecek iradeye sahip kaç insan var ki, dur yaptığın yanlış diyelim.

Peki bu pandemi sürecinde bizler Korona’dan kaçarken başka hastalıklara yakalanmayacak mıyız? Örneğin şeker, tansiyon ve psikolojik patlamalar olmayacak mı? Bunlar Korona’dan daha mı az tehlikeli şeyler?

NE YAPMAK GEREK?

Peki ne yapmak gerek? Bu soruyu kendi kendime sordum? Şimdi cevabına geçiyorum. Evde kitap okuma saatleri düzenledim. Çocuklar ile namazlarımızı beraber kılıyoruz. Yemekte, unlu, şekerli ve tuzlu yiyecekleri azattık. Zeytin yaprağı çayı, kekik ve benzeri doğal çaylar içiyoruz çünkü bunlara şeker atılmıyor ve Korona’ ya ve şekere iyi geldiği söyleniyor ama iki bardağı geçirmemek şartı ile…

Ve en önemlisi, her şeyi elinde tutan, her şeyi bilen Mutlak Kadir olan Allah’a dua ediyoruz.

Yarabbi, Yarattıklarının şerrinden bizleri koru.

Değerli dostlar, sevgili okurlarım. Dünya fanidir, Cenab-ı Allah’ın izni dışında da hiçbir hadise gerçekleşmez. Korkulara yenik düşmeden, gerekli önlemleri alarak hayata devam etmek gerek.

Hüküm kendisinin, elbette bugünlerde geçer ancak, ruh ve beden sağlığı her şeyden önemledir ve mutlak sabır göstermemiz gerekiyor. Çünkü yaşadıklarımız bir imtihandır…

Ağlamak, sızlamak, evham göstermek bizlere bir şey kazandırmaz, devir yardım ve sabır devridir…

Hikayedeki hocanın durumuna düşmemek için, hayır ve şerrin Cenab-ı Allah’tan geldiği bilinciyle hareket etmemiz gerekiyor..

Kalın sağlıcakla.