İbni Haldun’a zamanı sormuşlar; “Bekleyince yavaşlar, gecikince hızlanır, üzülünce can yakar, mutlu olunca kısalır, acı çekince bitmek bilmez, sıkılınca uzar.” Diye cevaplamış, ne de güzel değerlendirme yapmış…

Yazılarımı takip eden okurlarım iyi hatırlayacaklardır, günümüzdeki sıkıntıların bir gün ortaya çıkacağını bir çok defa yazmıştım. Özellikle Abdulhakim Eren Hocam iyi hatırlayacaktır, Pandora’nın(kötülüğün) Kutusu’nu açacaklar başlığını kullanarak yaklaşık 3 yıl önce bu günleri tanımlamıştım. İçinde virüs yoktu ama şeytani aklın oyunları net olarak yazılmıştı.

Aslında birçok insan bugünlerin geleceğini öngörüyordu, çünkü insanoğlu her geçen gün biraz daha yanlışa(harama) yöneliyordu.

Yani bizler, yeni neslin hiçde doğru bir yaşam sürmediğini, gelecek bir fırtınaya dayanmasının mümkün olmadığını, el bebe-gül bebe yetiştirildiğini yazıp çiziyorduk.

Ödenmeyen çek ve senetler, gıdalarımız üzerinde oynanan oyunlar, işini düzgün yapmayan işçi, işçinin hakkını vermekten kaçınan işverenler, sosyal patlamalar, ailelerin dağılması v.s. Bütün bunlar bizim kıyamete yaklaştığımızı belirtmiyor muydu?

Kıyamet ne zaman kopacak, elbette bilemeyiz; ancak bildiğimiz şeylere doğru da yavaş yavaş yaklaşıyorduk…

Mahsun kalan camiler, okşanmayan yetim başları, verilmeyen zekatlar, yaşarmayan gözler bilmem daha neler neler.

Sahi biz ne kadar kul olabildik Rab’bimize, yoksa şeytan ile mi dans ediyordu gönüllerimiz? Özgürlük mü; o da ne, çoğumuz paranın kölesi veya şehvetimizin esiri değilmiydik? Doğru söyleyin, kimilerimiz çerez yer gibi faiz yemiyor muyuz? Helal ve haramı seçemez olmuştuk galiba…

Şimdi evlere kapanıınca gördük ki; Pandora’nın kutusu açılmış artık. Kendimize nasıl geliriz ya da gelmeliyiz gerçeğini konuşuyoruz değil mi? Yani nefislerimizi suçlamaya başladık.

KORKAKLARDAN KORKMAMALIYIZ

Aslında şeytanı akıl dedikleri topluluk, çok korkaktır! Onlarda bilir ki, Allah(cc) Kadir-i Mutlak’tır, onların hesaplarını başına çevirecektir. Ama biz Allah’ın dinine hizmet etmemiz gerekiyor. Yani biz Allah’ın(cc) elinden tutarsak, Rab’bimiz de  bizim elimizden tutacaktır; hüküm budur.

Dün bir arkadaşım, Bediüzzaman’dan bir kısa söz paylaşmış. Üstadımız diyor ki: “Fırtına, zelzele, vebâ gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok mânevî çiçeklerin inkişafı(gelişme)vardır. Tohumlar gibi neşv ü nemâsız(gelişme) kalan birçok istidad çekirdekleri, zâhiri çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güyâ umum inkılâblar ve küllî tahavvüller(birhalden başka hale geçiş) birer mânevî yağmurdur.

Fakat insan, hem zâhirperest(dışgörünüşe önem veren), hem hodgâm olduğundan, zâhire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık(bencil, kendini beğenmiş) cihetiyle, yalnız kendine bakan netice ile muhâkeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki, eşyanın insana âit gàyesi bir ise, Sâniinin(sanatlı yaratan) esmâsına âit binlerdir. Meselâ, kudret-i Fâtıranın(benzersiz şekilde yaratan) büyük mu’cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telâkkî eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar.(Sözler)

Değerli dostlar, biz yeterki Allah’ın dinine sımsıkı sarılalım, emrolunduğumuz gibi dost doğru olalım. Şunu söylemek istiyorum ve bir yere gelmek istiyorum. “Kişi, kendini keşfettiği zaman, başka insanları tanıyabilir, başka dünyalara kulaç açabilir. Kendini tanımayan, başkasını nasıl tanısın ki, başkasına nasıl kılavuzluk etsin, yol göstersin ki!”

Demek oluyor ki, yaşadığımız hadiseler bizi bir yöne götürüyor. Önce Hak ve Hakikate yönelmemiz buyrulmuştu değil mi, ilahi emirlerde günahlardan dönün diyordu yüce kitaplar…

Doğrusunu da yapıyoruz; haddimizi aşmadan, Hak yolunda yürürsek, kültürümüze, dinimize, toprağımıza, tohumumuza, gençlerimize sahip çıkarsak ve doğru zamanda, doğru adamlar atarak birbirimizi uyarırsak, hiçbir şey olmayacak. Sonunda Hak Hakim Olacaktır!

Onlar hangi kutularını açarsa açsın, biz doğru yoldan ayrılmayacağız, işte o yıllara yelken açıyoruz…

Kalın sağlıcakla.