Rus kimyager Ivan Pavlov, köpeklerin sindirim sistemi üzerinde araştırmalara başlar. Fakat deneyi bambaşka bir yönde gelişir. Deney bu gün bildiğimiz, ‘’klasik koşullanma kavramının keşfiyle sonuçlanır.’’ Pavlov, deneyine başladığı dönemde köpeklerin tükürük bezleri ve sindirim sistemi arasında ki ilişkiyi inceliyordu. Pavlov’un ilk bulguları midenin, sindirim işlemine başlamadan önce tükürük bezlerinin harekete geçmesi gerektiği yönünde oldu. Yani otonom sinir sistemi, iki işlemi birbiriyle ilişkilendirmişti. Daha sonra, çeşitli uyarıcıların sindirim sistemini nasıl etkileyeceğini gözlemlemeyi deneyen Pavlov, köpeklerine yiyecek vermeye başladığı anla; yanıp sönen bir ışığı tıklayan bir metronomu ve bir zil harekete geçirmeye başladı. Bu uyarıcılardan önce, sadece yiyeceği gördüğünde salya akıtmaya başlayan köpek, bir süre sonra sesli ve ışıklı uyarıcılara maruz kaldığında da yiyeceği görmeksizin, salya akıtmaya başladı. Bu deney neticesinde ‘’şartlı refleksi’’ keşfeden Pavlov, aynı zamanda şartlı refleksin, uyarıcılar sık sık yanlış uyarılar verdiğinde kaybolduğunu da ortaya çıkarttı.   Bu güne gelince… Pavlov’un köpekler üzerinde yapmış olduğu bu deneyini terör örgütleri için örnek olarak düşünebiliriz. Nasıl yani diye bir soru? Çünkü terör örgütleri de tıpkı Pavlov’un köpekleri gibi ışıklı uyarıcıları ve zil sesini duydukları an harekete geçip katliam yapmaya insan öldürmeye başlıyorlar. Beyinleri insan öldürmeye kan kokusuna öyle uyarılmış ki, etraflarında olan biteni fark edemiyor, algılayamıyorlar! Terör örgütlerinin ışıklı uyarıcıları ve zil sesi ne diye bir soruyu soracak olursak ‘’ Sahipleri’ cevabı çıkıyor ortaya… Sahiplerinden bağımsız düşünemiyor ve akıl yürütemiyorlar. Finansman ise yine‘’Sahipleri’’ olduğu için emir zinciriyle, komut aldıkları anda harekete geçiyor, bir bakıma sahiplerinin ve terörün kölesi oluyorlar. Şartlı refleks işte tam bu anlarda devreye girmiş oluyor. Sahipleri komut verdiği an ‘’ salyaları akmaya başlıyor, söylenileni görev bilip saldırıya geçiyorlar.’’ Beyinleri kan kokusuna ve insan öldürmeye öyle şartlanmış öyle alışmış ki, aldıkları emir sinyal uyarısı yapıyor “şartlı refleks” olarak öldürme güdüsü harekete geçiyor. Onlar için katliam yapmak insan öldürmek sıradanlaşıyor! ‘’Terör örgütleri neden böyle canice cinayet işlemekten korkmazlar?’’ Sorusunu soralım mı? İlk kez cinayet işledikleri an kalplerinde katil olma korkusu ve vicdan merhamet duygusu yok oluyor! İnsan öldürmenin şehvetinin tadına varmış oluyorlar. Ruhlarında besledikleri ve beyinlerinde büyüterek geliştirdikleri ideolojik düşünce ve politik hınç, katil olmayı hak olarak gördürüyor. Aslına bakarsanız teröristler, insan öldürmeyi ve katil olmayı “yaşam şekli” olarak seçmiş oluyorlar. Ve zil sesini duydukları an hafızalarında kan kokusu, öldürdükleri insanların resimleri kayıtlı olduğu için aynı refleksi vererek yine öldüreceklerdir. Yani “Klasik koşullanma.”   Son söz Atalar, “Alışanla kuduran durmaz!” demişler. Terör örgütleri de bir türlü durmuyorlar. Katliamlar yaparak varlıklarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar... Böyle bir yanılsama içindeler. Meşru olmayan öldürmeye odaklı bir oluşumun sürdürülebilir olmadığını algılayamıyorlar! İnsan öldürmekten ve kan görmekten akıl devre dışı kaldığı için, hiç çalışamaz oluyor. Olan akılları gitmiş, aklın yerini şehvet almış, kullanışlı aptallara dönüşüyorlar. Sahipleri ve şehvet neyi yapmalarını hükmediyorsa onu uyguluyorlar. Onlarla bu şartlarda, hiçbir koşulda anlaşmanız mümkün değildir. Teröristlerin terörü bırakabilmeleri için önce sahiplerinden uzaklaşmaları gerekiyor. Ancak bulundukları ortamdan uzaklaşırlarsa “şartlı refleks” olarak bir şey yapmadan durabileceklerdir. Yani hafızalarında kayıtlı olan ölü insan yüzlerini ve öldürme güdüsünü unutmaları, sahiplerinden bağımsız hareket etme yetilerini yeniden kazanmaları gerekiyor. Bir bakıma ışık ve zil sesini devre dışı bırakmaları… “Kâinatta ki en değerli varlık insandır.” Yüce Allah meleklerine sadece akıl, hayvanlara sadece şehvet vermiştir. İnsana ise akıl ve şehveti bir arada vermiştir. ‘’Aklı ile şehvetini kontrol edebilsin!’’ diye… Hayvanlaşmadan yaşamak insanın iradesindedir. Yani aklını kullanmasındadır. PKK ve DAEŞ gibi vahşi terör örgütlerinin yok olması için (yeter artık bu yaptıklarının hesabı sorulacak! Gibi! Söylemler yerine…) bölgesel olarak geniş ve kapsamlı bilimsel- ilimsel sosyolojik araştırmalar yapılıp, teröre zemin oluşturan olguları ortadan kaldırıp, terör baronları ile ekonomik bağlantılarını kesip ve radikal kararlar alınması ve uzantısı olan ülkelerle realist bir yaklaşımla soğukkanlı ve rasyonel diplomasi yapılması ve kesin çözüm odaklı hareket edilmelidir!’’ diye düşünüyorum… Yine canlar toprağa düştü. Kalbimiz kanıyor! Milletimizin başı sağ olsun… Bu yazımda teröre farklı bir açıdan bakmak istedim… Ne dersiniz! Gününüz sağlık ve başarılarla geçsin. Hoşça kalınız. Detay: (Aslında insanoğlunun kötü davranışlarına hayvanları örnek göstermek hiç sevmediğim bir durum! Fakat en yakın örnek hayvanlar olduğu için istemeden örnek vermek zorunda kalıyor insan!)…