Bir okuyucum bir yazısını gönderdi ve değerlendirmemi istedi. Bakın ne diyor: “İman bir kuştur yürekte. Zikirle ibadetle beslenirse büyür, yüreğin tüm hücrelerine doğru kanat çırpar. Zikirle beslenmeyen kuşlar uçar gider yürekten. Hiç haber vermez. Zaten ilgilenilmediği için gidişi de fark edilmez…

Namazı daima kılan bir mümin için, bir vakti bırakmak fikri bile korkunçtur. Namaz kılmadıkça kılmayası gelir insanın. İlk bıraktığı zamanlarda duyduğu iç huzursuzluğu zamanla kaybolur.

Biz bir adım gidersek, on adım gelir ya Rabbimiz, bir yürürsek koşar ya; Öyledir işte, yaklaştıkça yaklaşası gelir insanın Rabbine, uzaklaştıkça uzaklaşası…

Kimileri namahremin elini tutamaz, gözüne bile bakamazken, kimisi zinaya alıştıkça gözünde normalleşir.

Açıldıkça açılası gelir kadının, kapandıkça kapanası gelir. 10 sene önce diz üstü giysi giyemeyen bir kadın, bir bakarsınız kısa şortlarla geziyor.  Bu yüzden deniz tatilinden dönen bir kadın daha açık kıyafetler giymeyi normal görür. Yırtıldıkça yırtılır haya perdesi. Önemsenmedikçe kaybolur…

Tesettür ayetlerini içselleştirmiş kadınlar, daima bir adım ileri gitmek isterler. Çünkü tesettür bazılarının sandığı gibi kadını tutsak değil, bilakis özgür kılar. Mümin kadın tesettürün içinde kendisini öyle huzurlu, öyle özgür hisseder ki, hep biraz daha kaliteli tesettürü arzular. “Ablacığım ellerimi, yüzümü bile yabancı erkekler görmesin istiyorum.” diyen kızı, ancak tesettür şuurunu yakalamış olanlar anlayabilir ve taviz verdikçe veresi gelir insanın!”

İYİLİK DE KÖTÜLÜKTE İRADEYE BIRAKILMIŞ

Bu yazının elbette her bir insan tarafından farklı değerlendirmesi yapılabilir dedik. Neden mi? Çünkü insanlar farklı şartlarda doğup, farklı inanç sistemleri ile yoğruluyor, zihinleri farklı bilgilere doluyor, bir de yaratılışı buna kattığımız zaman hadiselere farklı pencerelerden bakıyoruz.

Yani her birimizin bilgi birikimi yanında değerler zinciri vardır ve gördüklerimizi, duyduklarımıza buna göre bir yaklaşım da bulunuyoruz.

Burada ihtiraslara dayalı bir hüküm vermemek gerek. Çünkü aklın yolu birdir, bence bizim başaramadığımız en önemli konu aklımızı, ruhumuza teslim edip karar alamamaktır. Özellikle yanlışlara böyle düşmekteyiz. Nurettin Topcu bu bağlamda der ki: “İhtirasla verilen hükümlerin hakikate uygunluğunu aramak abestir, bunu gördük. Önce, ihtiras, kendi istediği hükmü verdiriyor, sonra etraftan sebep toplamaya çalışıyoruz!” EYVALLAH!

GÜNAH İŞLEMEMEK, SEVAP İŞLEMEKTEN ÜSTÜNDÜR

Örtüyoruz nefsimizin hatalarını, günah devam ediyor böylece, bir kere ile bir şey olmaz diye avutuyoruz kendimizi, oysa o bir kere ile başlıyor bütün günahlar. Onun için büyükler diyor ki, küçük diyerek geçme günahlarını, o önce kalbine bir leke olarak düşer, sonra o küçük leka koca bir kar yığınına döner ve kalbin kararıverir, ardından günahların içinden çıkamazsın. Önce örtmeye kalkarsın ama günahlar, hatalar ve ihanetler asla örtülmez, çünkü bütün çirkinlikler ve pislikler bir gün kokuları ile de olsa ortaya çıkarlar. Gerçek asla örtülemez!

Yanlış iş Bağdat’tan döner derlerdi büyüklerimiz. Tabi ki o zamanlar Bağdat bizimdir, şimdi kaybettik Bağdat’ı, Kudüs’ü, Şam’ı, geride bir İstanbul kaldı.

Allah muhafaza gördüğüm şu ki, yaşadıklarımızdan ders çıkartmıyoruz, günah çukurlarına düşmemize rağmen, kendimizden ve çevremizden pis kokular yayılması karşısında bile tövbe edip, hak ve hakikat yoluna dönmüyoruz. Belki de kıyametin ayak sesleri bu yaşadıklarımız.

Hüküm net: (Ra’d suresi 11. ayeti hatırlayın): “…Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez.” Hüküm bu, bizde acizane deriz ki, medeniyetler öyle yüksek binalar yapılarak kurulmaz, adam gibi adam yetiştirdiğinizde kurulur. Evet bir değişim gerekiyor.

Bu değişime kendimizden başlamalıyız. Nefisle mücadeleden söz ediyorum. Göreceksiniz, biz düzeldikçe, toplumda düzelir, düzende düzelir.

Ama balık da baştan kokar, bunu da unutmayalım! Başta bizim içimizden çıkar, bu gerçeği görelim.

Kalın sağlıcakla.