Şükürler olsun, on bir ayın Sultanı Ramazan bütün güzellikleri ile devam ediyor. Nefsimize ağır gelen ancak gönlümüzü ve ruhumuzu hafifleten, iman kalemizi güçlendiren oruç bizlere ve topluma çok şey kazandırdı. İşte asayiş olaylarından tutunda, yardımseverlik duygularımızın canlandırılmasına varana kadar, çok ama çok sevaplar işleniyor.
Bu konuda yapılmış tespitleri sizler için toparladım. Bakın neler oruç ile nelere ulaşılmış şöyle bir manevi ve maddi gezinti yapalım.
Şüphesiz ki orucun en ekmeli, mideyi terbiye ediyor. Sonra gözü, kulağı, kalbe ve fikirlerimize de oruç tutturarak, tüm organlarımızı faydasız, boş şeylerden el çektirerek nefsimizi hizaya çekebildim. Yani oruç ile nefsin ahlâkını terbiye ettik.
Sonra oruç tutan bir insan, zaafını ve aczini ve fakrını hissetti. Nimetin (su ve yemek) ne kadar kıymetli olduğunu gördü.
FİRAVUNLAŞAN NEFSİMİZİ TERBİYE ETTİK
Firavunlaşmış nefsimize, Musa(as) misali dur dedik. Cenab-ı Allah’ın kapısını çaldık, Efendimiz(sav) gibi; “Yarabbi bizi nefsimizle bir dakika da olsa baş başa bırakma. Elimizden tut diye yalvardık, gözyaşı döktük.
Gündüz ve gecesinde Kur’an’ı yeni nazil oluyor gibi okuduk, bunu yapamadıysak dinledik, hak ve batılı ayırmak için ilmimizi tazeledik.
Her harfine on sevap verilen yüce kitabımızı raflardan indirerek hatimler yapıldı, böylece Kur’ân-ı Hâkim’den baki meyveleri kazanmak ve bu kutsi, ebedî, kârlı ticaret yaptık.
Zekât ve fitre gibi yardımlarımız ihtiyaç sahiplerine ulaştı, bir yandan onlar sebeplenirken, diğer yanda kalbimiz huzur buldu.
Oruçlu bir insan melek vaziyetinde olduğu için, ahiret ticaretinin en büyüğü yapılarak, bir nevi manevi zenginliğe kavuştuk.
Günahlarımız silindi, annemizden doğmuş gibi olduk inşallah! (Kul hakları hariç)
Dilimizi yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden uzaklaştırdık. Dediğim gibi Kuran tilaveti yaparak, zikir, teşbih ve salavatlar çektik, tövbeler ettik. Gözümüzü ve diğer azalarımızı ıslah ettik.
Büyükler derki, oruç insana en mühim bir ilaç nev’inden şifalar sunar, maddi ve manevi perhizler yaptık.
Sabır terbiyesinde zirve yaptık, Rabbimizin istediği gibi kalp, ruh, aklın sırlarına eriştik.
Yani, açlıkla nefsin firavunluk cephesine darbe vurmak, aczini, zaafını, fakrını gösterip kul olduğumuzu anladık. Sonuç olarak kışı yaşayan gönlümüzü bahara çevirdik!
ŞİMDİ EN BÜYÜK GECEYE YAKLAŞIYORUZ
“Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mü’min erkeklerle mü’min kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah’a derinden saygı duyan erkekler, Allah’a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah’ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Ahzâb 35)
İşte bu müjde ile inşallah Rabbimiz cümlemizi affeder, cennetine alır ve cemalini bizlere göstermeyi nasip eder.
Şimdi Ramazan’ın son on gününe gireceğiz, Hz. Ayşe(ra) şöyle der: “Ramazan ayının son on günü girdiğinde Resûlullah(sav) geceleri ihyâ eder, ev halkını uyandırır, ibadete soyunarak eşleriyle ilişkiyi keserdi. Yani kelimenin tam anlamıyla “kulluğa soyunur”, zikri, Kur'an okumayı, hayır hasenat yapmayı artırır ve en önemlisi son on gününde de itikâf yapardı…
Allah kabul etsin, kalın sağlıcakla.