OKUMADIĞINIZ ZAMAN NEFESSİZ KALACAĞINIZI HİSSETMİYORSANIZ
LÜTFEN YAZMAYA KALKIŞMAYIN 
BİR KADIN İÇİN EN İDEAL MESLEK ÖĞRETMENLİKTİR
SORU: Bir kadın şair yazar olarak sizi tanıyabilir miyiz?
CEVAP: Kahramanmaraş’ta doğdum ama babamın mesleği dolayısıyla bu şehirde büyümedim. Babam okul müdürü olduğu için o zamanki rotasyon dedikleri uygulamadan dolayı üç yılda bir yer değiştirirdik. Bu sebeple göçebe bir hayatımız vardı, bu da benim değişik kültürler görmemi sağladı ve yazılarımı ileriki zamanlarda besledi diye düşünüyorum. Hem bürokrasinin hem entelektüel çevrenin içinde geçen bir çocukluğum oldu. Lojmanın bahçesinden çıkmamızı babam istemezdi, dolayısıyla kendimi küçük yaşta kitapların ve okul sıralarının arasında buldum. Elime geçen tüm kitapları okumak en büyük eğlencemdi. Dolayısıyla hep aynı çevrede misafirliğe giderdik ve gittiğim evlerde mutlaka bir kütüphane bulur, önüne oturur gelene dek okurdum. Komşu kütüphaneleri de benim emrimdeydi. Lojmanın bahçesinde başıma topladığım arkadaşlarıma kitaplardan okuduğum hikâyeleri anlatırdım, bunlar da bitince ben hikâyeler uydururdum. Onlar da müdavimim olur, ertesi buluşmada ne anlatacağım diye meraklanırlardı. Şimdi düşündüğümde bütün bunları oyun olsun diye yapmışım ama sanırım o zamanlardan hikâye yazarlığına bilmeden adım atmışım.
Çukurova Üniversitesi sınıf öğretmenliği bölümünü bitirip öğretmenliğe başladığımda hiç yabancılık çekmedim, sanki okulda doğmuş ve okulda büyümüştüm. Aslında böyle de denebilir. Öğretmenlik mesleği hiç düşünmediğim bir daldı. Üniversite sınavından yüksek puan almıştım ama babam tek tercih yaptırmıştı. Kazandı sonuç belgesi geldiğinde herhâlde kazandığı için ağlayan tek öğrenciydim. Babam şöyle bir açıklama yaparak beni ikna etti: “İleride bana dua edeceksin, bir kadın için en ideal meslek sınıf öğretmenliğidir.” O zaman kızgındım ama sonradan mesleğimi severek yaptım. İki yıl önce de günüm dolar dolmaz emekli oldum. Artık özgürce yazmaya zaman ayırmak istiyordum.
ÖYKÜ BİRİNCİLİKLERİMLE ‘ÖYKÜCÜ’ OLARAK TANINDIM
SORU: Yazma süreciniz nasıl başladı?
CEVAP: İlkokul üçüncü sınıfta küçücük bir deftere şiirler yazmışım, annem bir gün bana defteri verdiğinde çok şaşırdım. Lisede edebiyat hocam yazmam konusunda beni hep cesaretlendirirdi; “yeteneğin var bırakma sakın”  tembihleri hala kulaklarımda. O dönem bir şiir yarışmasında ilde derece yaptım. Bu beni yüreklendirdi. Ardından öykü yazmaya başladım. Mavi Çiçekli Nazilli Basması isimli öyküm 2002 yılında Yeni Ufuk Dergisi’nin hazırladığı Şevket Bulut öğretmenler arası hikâye yazma yarışmasında birincilik ödülü aldı.
     Eksik Dilek isimli öyküm 2003 yılında Yeni Ufuk Dergisi öğretmenler arası hikâye yazma yarışması birincilik ödülü aldı.
     Yeniden Başlamak isimli öyküm, Eğitim Bir Sen genel merkezinin düzenlemiş olduğu geleneksel öğretmen anıları yarışmasında birincilik ödülü aldı. Bundan sonra artık öykücü olarak tanındım.
      Çorak Tarla adlı öyküm edebiyatçı Ahmet Yüzeroğlu tarafından tiyatroya çevrildi ve defalarca sahneye kondu. Sonra roman ve kişisel gelişim alanında yazdım.
YAZARKEN DÜNYA İLE ARAMDAKİ BAĞI KESİYORUM
SORU: Eserleriniz hakkında biraz bilgi verir misiniz?
CEVAP: İlk kitabımın ismi “Yeniden Başlamak”, 16 öyküden oluşuyor. Bu kitap genelde yaşanmış insan hikâyelerinden yola çıkarak yazdığım öykülerden oluşuyor. Ödül almış üç öyküm de bu kitapta yer alıyor.
       İkinci eserim “Masal Şehrinin Kayıp Aşkları “isimli romanım. Bu da 1915 tehcir kanunuyla Maraş ve çevresinden göç eden bir Ermeni ailesini konu alıyor. Tabi balkanlardan o dönem göçe maruz kalmış Türk ailesinden de bahsediyorum, aslında bir nevi yüz yıl sonra bu nesillerin evlatları yol ayrımında buluşuyor ve tarihin hesaplaşmasını yaşıyorlar. Bir iç hesaplaşma romanı gibi olsa da tarihi bir gerçeği de sorguluyor.
     Ardından üçüncü kitabım yine bir roman “Elfida”. Dönem romanı olan Elfida, Maraş olaylarını bir kadının gözünden sorguluyor. Bu roman için yaklaşık iki yıl araştırma yaptım. Oturup yazarken Elfida için çok ağladım. Oysa o benim tarafımdan yaratılmış bir kahramandı. Bu denli içselleştirdim Elfida’yı. Aslına bakarsanız “Masal Şehrinin Kayıp Aşkları romanımdaki başkahraman Helen için de aynı şeyi hissetmiştim. Roman bitene kadar iki kadını öyle içselleştirdim ki bittiğinde onlardan ayrılmak zor geldi. Romanlarımdaki olayları kendim yaşıyormuşçasına duygu geçişleri yaşamam beni hem yordu hem romana adapte olup, yazım aşamasında ritmi bozmadan akıcı yazmama yardımcı oldu. Zaten yazarken dünya ile aramdaki bağı kesiyorum sanırım. Kahramanın dünyasına bir müddet geçip onun hayatını yaşıyorum.
     Ardından bir kişisel gelişim kitabı yazdım, malum yaşam koçluğu tarafım da var. Kitabın ismi;“Yakma Gemileri Kaptan Ol.” Son çıkan “Ya Sonra “ isimli kitabım hem şiir hem öykülerden oluşuyor. İlk defa bu kitapta şiirlerimi okuyucu ile buluşturdum
     Mağara Perisi Salina isimli çocuk romanım da Ya Sonra ile birlikte aynı ay yayınlandı. Bu çocuk romanı Onikişubat İlçesi eski belediye başkanımız Hanefi Mahçiçek büyüğümüzün isteği ile belediyenin kültür yayınlarından çıktı. Beni gördüğünde “neden senin bir kitabın yok yayınlarımız arasında” diye sitem ederdi. Ben de bir çocuk romanı yazıp gönderdim. Bu kitabı, alanım olduğundan hem pedagojiye hem manevi ve kültürel değerlerimize vurgu yaparak yazdım.
KURGU, KAHRAMANIN ETRAFINDA ONA KİMLİK KATMALI YA DA KİMLİĞİNİ ORTAYA DÖKMELİ
SORU: Roman ve öykülerinizde, kurgu ve karakter oluştururken neyi amaçlıyorsunuz?
CEVAP: Karakter yaşamın içinden capcanlı çıkıp okuyucunun önüne gelmeli. Ben, siz, ötekiler yani insan ve insanın dünya üzerindeki seyri sülüğü esnasındaki ruh dünyası tüm gerçekliği ile kahramanımda hissedilmeli. Kurgu, kahramanın etrafında ona kimlik katmalı ya da kimliğini ortaya dökmeli. Bazen düşünürüm, kurgu mu kahramanı beslemeli kahraman mı kurguyu sürüklemeli. Bunu da yazma sürecinde belirliyorum sanırım.
SORU: Siz aynı zamanda hem öykü hem roman hem de şiir yazıyorsunuz. Edebiyatımızın bu türleri arasında siz kendinizi nasıl tanımlarsınız?
CEVAP: Ben öykücüyüm, insanlar da zaten beni böyle tanıdı ve böyle de görmek istiyor. Ne zaman yeni bir kitabımın çıkacağını duysalar “öykü değil mi” diye sormaları sanırım bundan.
SEYAHAT ETMEK, YAZMA TUTKUMDAN SONRA İKİNCİ BİR TUTKUM SAYILIR
SORU: Siz, zaman zaman yurt dışı seyahatlerinde bulunuyorsunuz ve oralarda edebi kişiliklerle tanışıyorsunuz. Bu seyahatlerinizden bahseder misiniz?
CEVAP: İlk yurt dışı seyahatimi rahmetli eşimle 2009 da İspanya Kanarya adalarına yapmıştık. Seyahat dönüşü beş ay sonra onu kaybettik. Bu onunla birlikte kurduğumuz bir hayaldi. Aslında hikâyesi çok uzun ama kısaca onun ardından bu hayalimizi ben gerçekleştiriyorum. Benim için yazma tutkumdan sonra ikinci bir tutku diyebilirim. Her gidişimde yenilenerek dönüyorum. Başka dünyaları keşfetmem yazdıklarıma da yansıyor ki zaten her seyahatimi de köşe yazarı olduğum Manşet Gazetesinde gezi yazısı olarak yayınlıyorum.
KADIN YAZAR OLMANIN ZORLUKLARINI HEP YAŞADIM
SORU: Bu coğrafyada kadın yazar olmak nasıl bir şey, zorluklarını yaşadınız mı?
CEVAP: Çok yaşadım. Dindar kimliğim ve kıyafetim yüzünden sol cenah dışladı, bizim cenahın bazı yobaz kafaları da kadın evinde hamurla uğraşır kafasıyla dışladı. Velhasıl bu nedenle yayınevlerinde, çeşitli edebiyat çevrelerinde ben de çok mobbing yedim. Ama güzel olan şuydu, ailem beni bu konuda çok destekledi. Babam benimle hep gurur duyar, bütün ödül törenlerime katılıp beni sahnede alkışlamıştır. Hala panellerde, söyleşilerde, konferanslarımda, sahnede şiir okurken beni en ön sırada dinler. Bu muazzam bir güç verdi bana.
YAZIM HAYATINDA ÜRETEN KADIN KİMLİĞİNİ ÇOĞALTMAK, CESARET VERMEK AMAÇLARIMIZ ARASINDA
SORU: Siz bir ilki gerçekleştirerek kadın edebiyatçılarımızı bir dernek çatısı altında bir araya getirdiniz. Başkanı olduğunuz, “Ulusal Kadın Yazarlar Derneği’nin gelecekteki hedeflerinden biraz bahseder misiniz?
CEVAP: Bu derneği kurmamın sebebi; bu coğrafyada kadın yazar olmanın zorluklarını biliyorum çünkü yaşadım, başka kadınlar da bunu yaşarken onlara güç olmak, yazma konusunda cesaretlendirmek ve üretmeleri konusunda destek olmak istedim. Yazım hayatında üreten kadın kimliğini çoğaltmak, cesaret vermek amaçlarımız arasında. Birçok proje düşünüyoruz, şehre entelektüel anlamda ne katabiliriz diye kafa yoruyoruz. Bunları ileriki zamanlarda hayata geçirdiğimizde hepimiz göreceğiz inşallah.
PARK, BAHÇE, KALDIRIM GİBİ İHTİYAÇLARA YAPILAN YATIRIM, BİRAZ DA ŞEHRİN KÜLTÜREL GELİŞİMİNE YAPILSA, İNANIYORUM Kİ O ZAMAN EDEBİYAT ŞEHRİ OLURUZ
SORU: Şehrimizdeki edebi faaliyetleri yeterli buluyor musunuz? Bu konuda önerileriniz var mı?
CEVAP: Yeterli değil elbette. MESDER bu konuda ciddi çaba sarf ediyor, bu anlamda tebrik ediyorum. İmkânlar dâhilinde yazar arkadaşlar bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bu da yerel yönetimler tarafından desteklenmediği sürece güçlü bir performans çıkmayacak. Park, bahçe, kaldırım gibi ihtiyaçlara yapılan yatırım biraz da şehrin kültürel gelişimine yapılsa inanıyorum ki biz de bir edebiyat şehri olabiliriz. Önerim çok ama uygulanmayacağını bildiğimden kendime saklamayı tercih ediyorum. Bunları biz dernek olarak karınca kararınca yapmaya çalışacağız.
BİLMEDEN CAHİLCE YAZMAK Kİ BU ÇAĞDA MODA, GERÇEK YAZARA KARŞI HAKARET BENCE
SORU: Genç şair ve yazarlarımıza neler önerirsiniz?
CEVAP: Eğer gerçekten yazmak gibi bir niyetiniz varsa durmadan okuyun ve araştırın, imkânınız dahilinde seyahat edin. Okumadığınız zaman nefessiz kalacağınızı hissetmiyorsanız lütfen yazmaya da kalkışmayın. Seneler önce kendine yazar diyen birine ne gibi eserler okuyorsunuz diye sorduğumda şu cevabı almıştım; “maalesef okumaya zamanım yok, yazıyorum." Keşke yazmasaydı. Bilmeden cahilce yazmak ki bu çağda oldukça moda, gerçek yazara karşı bir hakarettir bence.
SORU: Salkım Söğüt Edebiyat Dergisi okurlarına bir mesajınız var mı?
CEVAP: Salkım Söğüt okuyucularına, böyle güzel bir dergiyi okuma fırsatınız olduğu için çok şanslısınız diyebilirim. Emeğinize sağlık, dolu dolu bir dergi, yolu açık olsun.
Bu güzel röportaj için çok teşekkür ediyor, başarı dolu nice yıllar sizlerin olsun diyorum.
EY SEVGİLİ
Ey sevgili duyabilir misin sesimi
Duymasan da haykırıyorum sukutumla
Aynalara bakmıyorum sen gideli
Saçların ak, yüzün kırışmış diyorlar
Aldırmıyorum saçlarımın akına
 Yüzümdeki yılların yorgunluğuna
Onlar bilseler yüreğimdeki yaraları
Demezler saçın ak, yüzün kırışık
Bahar gelmiş diyorlar
Etrafta yasemen hanımeli kokuları
Bin bir renk dans ediyor umarsız
Kızıyorum, sensiz nedir bu neşe, nedir bu gamsız döngü
Hava içim gibi bulanık, ben gibi göz uçlarında damlalar
Yağsam mı yağmasam mı
Duygular depreşik, sığmıyor bulutların göğsüne,
Ha ağladı ha ağlayacak
Bilmiyorum kaç mektup yazdım sana
Oysa adresi hiç olmayacak
Sobada yaktıklarım yazıp sildiklerim hariç
Başlık koymadım hiç birine
Nasıl hitap edeceğimi bilmediğimden değil
Muhatap bir cümle bulamadığımdan
Ne yazdığımın önemi yok ki
Sen yazamadıklarıma bak
Anlatamadıklarıma, susup yuttuklarıma
Ay ışığının şahit olduğu sanrılarıma
Uykusuz gecelerin sabahına bak
Ey sevgili duymasan da yazıyorum sana
Yazdıklarımı silip, yaktıklarımı bilmesen de yazıyorum
Keşke gelseydin bu bahar
Seni bir kucak şakayıkla karşılardım dam uçlarında
Bir meltem eser, bir kuş konardı penceremize
Korkma sormam nerde kaldın
Neden baharlarda öksüz bıraktın.
Sormam kaç mevsim geçti, kaç bahar öldü benden
Okumasan da kaç mektup yazdım baharı olmayan
Kadriye KIRDÖK