Merhaba değerli dostlar.
Bugün önemli bir konuda bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Çağımız tam bir değişim çılgınlığının yaşandığı bir çağ. Artık bir şey eskisi gibi yıllarca gündemimizde kalmıyor, tıpkı eski aşklar gibi. Hayatımızda olan kolayca unutuluyor, yine kolayca unutulacak birisi hayatımıza giriveriyor. Yanlış anlaşılmasın bizim kuşaktan, yani yaşı atmışı geçenlerden bahsetmiyorum.
Farkında mısınız televizyon eskisi kadar izlenmiyor artık. Yakında tıpkı radyolar gibi evin bir köşesinde üstüne dantel örtülürse şaşmayın. Çünkü artık akıllı telefonlar var. Kimbilir birkaç yıl içerisinde daha neler çıkacak ve hayatımızda olan birçok şeyin yerini alacak.
İstesek de istemesekte bu çağ böyle. Bütün bu hayatımıza girip çıkan teknolojik yenilikler olumsuzlukları yanında fırsatları da beraberinde getiriyor. Önemli olan bizim bu fırsatların farkında olup devletimiz ve milletimiz için neler yapabiliriz ona bakmalıyız.
Eğitim sistemimizle alakalı olarak zaman zaman eleştirilerimi sizlerle paylaşıyorum. Maalesef bu eğitim sistemi her geçen gün diplomalı işsizlerin sayısını artırmaktan öteye bir çare üretmiyor.
Ben her ne kadar katılmasam da toplumun en önemli sorunu ekonomik. Bu ekonomik başlığı da iki farklı sorunu içinde barındırıyor.
Öncelik tabi ki işsizlikte. Bugün ülkemizde her geçen gün sayısı artan milyonlarca işsiz mevcut. Bunların büyük çoğunluğu da üniversite mezunu yani diplomalı işsizler. Bu kesimin en önemli sorunu ise her türlü işe uygun olmamaları. Çünkü aileler özellikle de anneler bu diplamalı işsizleri elbebek gülbebek büyüttüler. Bu diplomalı işsizlerin bir çoğu evlerde bilgisayar başında, ya da kafelerde ellerinde çep telefonu tıpkı kendileri gibi işsiz arkadaşları ile anne babalarından aldıkları harçlıklarla gün geçirmekte, tüketici sınıfından üretici sınıfına bir türlü geçememektedir.
Böyle kalsa kalmıyor. Üretmeden yaşam, bir işe yaramamak ister istemez diplomalı işsizlerimizin ruh hallerini de olumsuz etkiliyor. Narsist, psikopat tiplerin sayısı her geçen gün artıyor.
Gelelim ekonomik sıkıntının diğer boyutuna.
Gelişmiş ülkelerde asgari ücret bir kişinin tek başına yaşamasına yetecek bir ücret. Ancak ülkemizde öyle mi? Asgari ücrete yapılan zamlar çok kısa bir zamanda zorunlu ihtiyaçlara yansıyan fiyat artışları ile uçup gidiyor. Bir yanda milyonlarca diplamalı asgari ücretle bile olsa bir iş peşinde, diğer yanda bu işi bulanlarda bir süre sonra günde sekiz saat çalışma karşılığında aldıkları ücretin bir çok şey için yetersiz kalmasıyla sükutu hayale uğramaktalar.
Yetmişli yıllara aklı yetenler bilir. O zamanlar anne babalar çocuklarını okula gönderirken kısa yoldan hayata atılsın diye sanat okullarına verirlerdi. Sanat okullarına giden çocuklar okulu bitirdiklerinde askere bile gitmeden devlet dairesine teknisyen kadrosuyla girerlerdi.
Birdiğer yol ise çocukların meslek öğrenmeleri için( Elektrikçi, tornacı, oto boyacısı, motor tamircisi) ustaların yanlarına verilirdi. Yani gençler kısa bir zaman içerisinde üretim zincirinin içerisine dâhil olurlardı.
Şimdi gelelim günümüze ve dijital dünyanın bize sunduğu imkânlara.
Seksenli yıllarla birlikte sanayileşme başladığında şöyle bir algı vardı.
Elbette üretmek önemli ancak bir o kadar da ürettiğini satabilmek lazım. İşte bu algı pazarlama denen mesleğin ön plana çıkmasını sağladı. Elinde çantası ile firma temsilcilerini her yerde görür olduk. İç Pazar böyle oluşurken ihracat içinde çeşitli dış fuarlar ürün pazarlamanın en önemli mekanları oldu.
Ancak bugün itibarıyla bu sistem ürünlerimizi rahatça ve makul fiyattan satmamıza yetmez oldu.
İşte tam bu anda dijital alan bize yeni umutlar taşıdı. Artık ürettiğini hem yurt içinde hem de yurt dışında pazarlama imkânını veriyor.
Ancak bunun için en önemli unsur reel ekonominin vazgeçilmezi olan üretimdir. Bugün itibarıyla hem devlette hem de belediyelerde istihdam imkanları çok sınırlı hale geldi. Birinin işe girmesi için birilerinin emekli ya da ölmesi ya da birilerinin işine son verilmesi gerekiyor.
Bugün artık üretim ve istihdam ilişkisine yeni bir açıdan bakmak gerekiyor. Devletin ne yapacağı beni pek ilgilendirmiyor. Hem bu satırları Ankara da ki yönetenlerin duyacağını sanmıyorum.
Benim derdim kendi şehrimle alakalı.
Yapılması durumunda şehrimizdeki işsiz gençlerimiz için umut, hayat standardımızı bir tık yukarı taşıyacağını düşündüğüm çalışmaları gelecek haftaya bırakıyorum.
Görüşünceye kadar sağlıcakla kalın.