Merhaba değerli dostlar.
Geçen haftadan kalan konumuza devam etmek arzusundayken ülkemiz için hayati önem arzeden bir askeri harekat iki gün önce başladı. Allah (cc) milletimizin yar ve yardımcısı olsun. Bundan 100 yıl önce yapılmayan- yapılamayan ya da yaptırılmayan bir harekattır bu.
Neyse bu henüz yeni bir durum. Hem önemli konumuzu atlamayalım, hem de bu harekatla ilgili sözlerimize rabbim ordumuza zafer nasip etsin diyerek şimdilik ara verelim.
Okuyanlar bilir yine de hatırlatalım, geçen hafta ki konumuz sanal dünyanın olumsuzluklarının yanında bizim gibi kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan ülkelere inanılmaz fırsatlar sunduğuyla alakalıydı.
Bugün itibarıyla ülke nüfusumuz 82 milyon. Her yıl ortalama bir milyon artıyor. Bu net olarak şu anlama geliyor, her yıl bir milyon kişiye iş bulmamız ya da bir milyon kişinin istihdamı için yatırım yapılması gerekiyor. Ak parti iktidarı ile birlikte özellikle yol ve konut inşaatı alanlarında yaklaşık on yıllık bir geçici istihdam süreci yaşandı. Duble yollar yapıldı, bitti. Şehirler yüksek katlı binalarla doldu taştı. Hatta fazla yapılanlar nedeniyle müteahhitlerin elinde konut stoku oluştu. Bu süreçte okullaşma oranında da önemli mesafe alındı. Üniversitelerimiz her yıl yüz binlerce mezun verir hale geldi.
Özellikle 2010’dan itibaren bir çok şey dikine değil yatay gelişmeye başladı. Hepimiz biliriz, hem kendimizden hem de çocuklarımızdan, çocuk dikine büyür, enine büyürse bu bir hastalık belirtisidir diye doktora götürürüz. Bizim ülkemizde 2010’dan itibaren yanına doğru büyümeye başladı, yani bu büyüme sağlıksız bir büyümeydi, nereden biliyorsun derseniz memuriyetimin son yıllarını geçirdiğim valilik ile emekli olmadan önce bir yıl görev yaptığım büyükşehirde gördüklerimden derim. Gerçek manada istihdam oluşturamayan hükümet günü kurtarma adına kamu ve partisine bağlı belediyelere sürekli personel alıyordu. Tabi aynı şeyi muhalefet partileri de yapmaktan geri kalmıyorlardı, ne de olsa seçimde söz verilmişti birilerine.
Neyse gelelim bugün ülkenin en öncelikli sorunu olan üretim sorununa. Dün de böyleydi, bugünde böyle. Böyle devam edersek yarınlarda da böyle olacak gibi duruyor. Neymiş duran, ürettiğimizden çok tüketiyoruz, nereden mi anlıyoruz, çünkü ihracatımız ithalatımızı hiçbir zaman karşılamıyor. Bazen makas öyle açılıyor ki cari açık denen hastalık nüksediyor, aslında bu hastalık bünyede hep var ancak oran artınca sıkıntısı daha bir fark ediliyor ve ithalatı kısıtlayıcı önlemlere başvuruluyor.
Peki; ne olacak bu memleketin hali, hep böyle devam mı edecek? Bakın işte yine bir savaştayız, bu savaş öyle zorlu bir savaş ki bırakın Amerika’nın tehditlerini bir tarafa, ülke hazinesine olacak maliyeti önümüzdeki süreçte belli olacak. Ve bu maliyet büyük oranda orta ve düşük gelirlinin sırtına binecek ister istemez. Çünkü zenginlerin dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de dokunulmazlığı vardır.
Gençliğimden itibaren hep şöyle düşünmüşümdür, bir vali ya da belediye başkanı bir ilde göreve başladığında ben bu ilde öyle şeyler yapmalıyım ki, uzun yıllar sonra bile insanlar benden söz etmeli ve beni hayırla yadetmeli. Valilerin kendilerini bağlayan belli teamülleri vardır, ancak bu belediye başkanları için söylenemez, onlar çok daha rahattırlar. Hele ki iktidar belediyesi ise.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki eğitim sistemimiz üretimden ziyade diploma odaklıdır. Ülke bazlı olarak bu yanlış bir türlü düzeltilemiyorsa en azından biz şehir olarak yerel bazda bu konuda bazı adımlar atar hem de ülkemize örnek bir uygulamayı hayata geçirebiliriz.
Öncelikle büyükşehir belediyemizin başta başkanı olmak üzere böyle zorlu bir sürece önderlik etmek gibi bir isteğinin olması gerekiyor. Peki sonra, şehrimizi öncelik yerel ürünlerde olmak üzere pazarlanabilecek her türlü katma değerli ürünün her türlü tesis , fabrika , atölye, iş yeri, sanayi siteleri gibi yapıları bir kenara bırakarak, şehirli, köylü demeden üreten ve ve bu ürettiğini buradan hem iç hem dış pazarlara satan bir merkez haline gelmek.
Peki nasıl olacak. Önceliği bu işe inanmaktan geçiyor. Belediye başkanının işletme eğitimi almış olması bu işte önemli bir artı. Sistemin organize edilmesi, iş bilir kişilerin bulunup işin başına getirilmesi, öncelikle diplomalı işsizlerin üretken hale gelmesi için yetkin kişilerce eğitilmesi, belirli ürünlerden başlayıp her geçen gün yelpazenin genişletilmesi, üretilen ürünlerin dijital pazarlama ortamlarında pazarlanması, üretimin ve sonucunda oluşacak gelirin vergilendirme dışında tutulması gibi aşamalar. Anacak bu süreç birkaç cümlede bahsettiğimden çok daha fazla zorlu bir süreç. Ciddi bir emek ister.
Bu haftalık son bir söz olarak bir çok alanda ücretsiz uzaktan eğitim veren bir organizasyon bahsetmek istiyorum. Ben şu yaşımda bazı konularda bu eğitimlerden faydalandım. Şehrimizin gençlerine, orta yaşlılarına, evde oturup bir işe yaramak isteyen herkese tavsiye ediyorum. Kendinizi geliştirip ülkenize faydalı olmak için bir şeyler yapmak istiyorsanız İstanbul İşletme Enstitüsü adını internette arattığınız zaman göreceksiniz.
Bu haftada köşem doldu. İnşallah önümüzdeki haftalarda bu işin detayları ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylamayı istiyorum.
Kalın sağlıcakla…