Sanatın doğasında bir dönüştürücülük, sorgulama, düşünme ve yol gösterme durumu olduğuna inanananlardanım. Bu bağlamda bugün sanat ve sanatçıya verilmesi gereken önem üzerinde duracağım.
Geçtiğimiz hafta içerisinde bazı sanatçılarımıza Cumhurbaşkanımız tarafından ödüller verilmişti, hatırlarsınız. Bu tip ödüllendirmeleri önemsiyorum. Keşke, yerel bazda da sanatçı,yazar ve diğer aydınlar ödüllendirilebilse. Mesela, yerel gazeteler ya da dergiler, bunu yapabilirler. Geçmişti yapıldı, biraz zordu ama başarılmıştı. Diyeceğim şu ki; sanat marifettir, marifetler ise iltifat ister. Açalım konuyu.
Aynı toplantıda Cumhurbaşkanımız yaşanmış bir olayı şöyle anlatmıştı: “Bir İngiliz siyaset adamına İngiltere sömürgelerini kaybederse yıkılır mı? diye sorulduğunu belirten Muhatap, güçlü bir donanmaya sahibiz. Yeniden elde ederiz der. Karşıdaki ya donanmayı kaybederseniz diye sorar. İngiliz siyasetçi, yeniden inşa ederiz der. Son olarak kendisine peki Shakesparei kaybederseniz ne olur? diye sorar. Cevap çok önemlidir, işte o zaman İngiltere yok olur der.
(Görüldüğü gibi bu hikayede anlatıldığı üzere, sanatçı, düşünür ve aydınlar kaybolduğunda, ülkelerin yok olması vurgulanıyor.)
Aynı diyalogun Almanya için Goethe, Rusya için Dostoyevski, Fransa için Balzac gibi isimlerle tekrarlanabileceğini dile getiren Erdoğan, ülkelerin ve toplumların geleceğe güvenle bakabilmelerini sağlayan maddi güçlerinden ziyade medeniyet birikimlerinin gücü olduğunu vurgulamıştı.
BÜYÜKLER SANATÇIYA ÖNEM VERMİŞ
Yusuf Has Hacip'in Yurdu kılıçla alırsınız, kalemle tutarsınız; Nizamülmülk'ün de Mızrağı bir yere kadar atarsınız. Kelimelerin ve düşüncenin menzilinin ise sınırı yoktur veciz sözlerine yer veren Cumhurbaşkanımız bir de Hz. Ömer’den örnek verdi. “Hazreti Ömer, bir gün Herim bin Sinanın kızına rastlar. Kaside-i Bürde sahibi Kab bin Zübeyrin babası için yazdığı şiiri kast ederek, O şahesere övgüler için baban ne verdi diye sorar. Herim bin Sinanın kızı, Babam ona arık bir at, cılız bir deve, solmuş bir elbise ve çokça da para verdi diye cevaplar. Bunun üzerine Hazreti Ömer, Unutma kızım, sizin ona verdikleriniz yok oldu, ancak onun size verdiğini ne zaman eskitebilir, ne de asırlar yok edebilir diye mukabelede bulunur…”
Evet, bir toplum sanat ve sanatçıya hak ettiği değeri mutlaka vermesi gerekir, yoksa asırlar telafi edemezler yokluklarını. Katılır mısınız?
YALÇIN ÖZALP HOCAMIZA SAHİP ÇIKALIM
Peki bunları niye anlattım?
Geçen hafta içerisinde, Eğitimci Yazar İbrahim Gülsu, Fatih Erdoğan ile birlikte Tarihçi Yazar Yalçın Özalp hocamızı, Huzur Evinde ziyaret ettik. Girişte telefonlarımız alındı, yadırgadık, anlam veremedik..
İçeri alındık, bizi görünce duygulandı ve sevindi. Elini öptük, hal hatır sorduk. Dizinin biri kireçlendiği için, yürümede zorlanıyor! Hata benim diyor, doktoru dinlemedim, günde 5 km yürümem gerekiyordu, yapmadım…
Tabi kızgın da, bizlerden ilgi bekliyor. Çünkü o daha fazla ilgiyi hak ediyor; onlarca basılmış kitabı olan, bize tarihi sevdiren insan. Maraş Tarihini anlatan kitaplar yazdı, onun kitaplarını hep kaynak gösterdik. Bunların içine bende dahilim. Hocamız, elindeki bilgilerin derlenmesini isteyerek, bunlar benim değil, Maraşlılar. Can Emanetini teslim etmeden, bunlara sahip çıksınlar, benimle gitmesin…” diyor.
Katılıyorum da biz nedense, sanatçıları kaybettikten sonra değerli olduklarını yazıp, çiziyoruz. Oysa onlar yaşarken değerlidir.
Yukarda ifade edildiği gibi, sanat marifettir, marifet ise iltifata tabidir. Siz sanatçıya önem göstermezseniz, marifetsiz toplum oluşur, bu durumda değerler kaçar gider; sonrasını düşünmek bile istemem…
Sadece Yalçın Hocam değil değerini bilmediğimiz, ilimizde bir çok sanatçı özellikle de yazarlarımız aynı iltifatı bekliyorlar. Bunun için, yerel medya bir bir araya gelip, bu değerli insanlara birer ödül vermesi gerekiyor. Bugün Gazetesi bunu yapmıştı. Yani unutulmadıklarını o insanlar bilmeli…
Peki kalın sağlıcakla.