Merhaba değerli dostlarım;

Nihayet bir seçimi daha geride bıraktık. Geçen hafta ne demiştik, olanda hayır vardır. Rabbim bilir biz bilemeyiz. Yaşayıp göreceğiz,

2002 den bu yana on beş seçim yapmışız. Ne çok severmişiz şu çok partili çok seçimli demokratik hayatı.

Ne çok boşa harcanacak vaktimiz ve paramız varmış.

Bu durumdan muhalefeti de memnun iktidarı da. Çocuklara yeni bir oyuncak alınca nasıl sevinirse, partilerde seçim lafını duyunca öyle keyifleniyorlar. Nasıl olsa hazineden her seçimde bayağı yüklü bir miktarda para partilere dağıtılıyor. Yazılı ve görsel basın dersen onlar için her seçim aylar öncesinden başlar. Haber sıkıntısı yaşamazlar. Seçimleri dört gözle bekleyen bir sürü sektör vardır. Reklamcısı, fotoğrafçısı, matbaası vs.

Gazetelerde çoğu zaman makalelere yer kalmaz reklamlardan. Sayfaları çevirirsin gazeteden başka her şeye benzer.

İşin vatandaş yönü ise en ilginci. İki kişi bir araya gelse konu hemen siyasete kayıverir. Herkesin her konuda bir fikri vardır maşallah bu memlekette. Çoğu hayatında bir sayfalık bir makale bile okumamıştır, gel görelim bilmediği bir şey yoktur. Bu nedenledir ki bu milleti politize etmek hiçte zor değildir.

Bu nedenledir ki batının gelişmiş ülkeleri bizim  seçimlere olan aşkımıza kıskançlıkla karışık hayranlık duyduklarını ifade ederler. Koca Amerika başkanını % 45 lik katılımlı bir seçimle seçer. Avrupa da da durum pek farklı değildir.

Şimdi de seçim sonuçların nedenleri, niçinleri üzerine kafa yormaya başladık.

Hâlbuki biz daha birkaç ay önce ülke yönetimi ile ilgili kararımızı vermiştik. Birkaç gün önce yapılan seçim ise vatandaşın günlük bazı ihtiyaçlarının karşılandığı belediye seçimleridir nihayetinde. Şu kazanmış bu kaybetmiş çok mu önemli?

Sizce de bu seçimi millet ve devlet için bir beka meselesi haline getirmek doğru muydu Allah aşkına?

Eğer öyleyse ülkemizin gerçekten büyük şehirlerini muhalefet kazandı diye şu an ülkemiz bir beka sorunuyla mı karşı karşıya?

Değerli dostlar, millet için,  devlet için başarılı hizmetler üretmek için illa da her seçimi yüksek oranda oyla kazanmak gerekmiyor.

 Örneğin; 1983 yılı seçimleri sonrası esen Özal fırtınası. Yanlış hatırlamıyorsam %36 lık bir oy ile iktidara gelmişti.

2002 yılında Ak Parti %34 ile iktidar olmuş, dört yıllık süreçte her alanda her kesimden insanın takdirini kazanan çalışmalar yapmıştı. Sonraki yıllarda Ak Parti her seçimden oyunu artırarak çıktı ancak o ilk yıllardaki heyecanını kaybetmiş olsa gerek özellikle 2010 dan sonra patinaj yapmaya başladı. İstihdam da tercih yeni yatırımlarla sağlamaktan ziyade,  devlet ve belediye kadrolarını tıka basa  doldurarak sağlanmaya çalışıldı.

Büyük olmayan şehirleri büyükşehir yapıp, açılan yeni kadroları tamamen doldurunca bu seçimde senin kızını, senin oğlunu işe alacağım olayı da bir önceki dönemde bitince hep devletten rüşvet almaya alışmış vatandaşın kafası karıştı.

Aslında devlette vatandaşta alışmıştı bu al gülüm ver gülüm olayına. Örnek geçen yıl yapılan başkanlık seçimi öncesi emeklilere iki bayramda ikramiye verilmesi kararı alınmasaydı  sizce o seçimin sonucu nasıl olurdu.

Aslında devletimizi idare edenler bu durumu çok iyi biliyorlar, lakin bu defa bütçe imkanları böyle bir siyasi rüşvete uygun olmadığından her hangi bir girişim yapılamadı. Öyle ki devletin verdiği her ücrete yılbaşında enflasyon oranında zam yapılmasına rağmen bayram ikramiyelerine herhangi bir zamdan bahsedilemedi. Eğer bu konuda bir adım atılabilse idi, memur ve emekli kentleri olan İstanbul ve özellikle Ankara da  emin olun seçim sonuçları bundan farklı olurdu.

Büyükşehirler devlet kesesinden büyük paraların yandaşlara aktarıldığı önemli mecralardır. Şu an olan kaybeden partilerin buralardan beslenen yandaşlarına olmuştur. Bir yanda yandaşlar üzülürken diğer yanda kazananların yandaşları şimdiden ellerini ovuşturmaya başladılar bile.

Bizim gibi sıradan vatandaşların beklentisi ise artık bu ülkeyi patinaj yapmaktan kurtarın, sahte istihdamla denizin bittiğini görün ve bir türlü yapamadığınız şu yapısal reformları bir an evvel hayata geçirin ki ülkemiz gerçekten bir beka sorunu ile karşı karşıya kalmasın.

Buradan ülkeyi yönetenlere mesajımız olsun ki: Artık sürekli yan pas yaparak topa şu kadar sahip oldum deyip, maçı kaybeden takımlar gibi olmayalım. Ayağımıza gelen her topun kıymetini bilip, bu kadar istemeyene rağmen bu  maçtan nasıl galip çıkarız onu halletmeye çalışalım.

Özellikle önümüzdeki dört buçuk yıllık zaman diliminde devlet başkanımızdan beklentimiz parti başkanlığını bir kenara bırakıp, tamamen devlet yönetimine odaklanmasıdır. Devletin ve milletin ve dahi ümmetin buna ihtiyacı var.

Kalın sağlıcakla.