“Nasrettin Hoca, bir ara hastalanır. Doktor bir müddet perhiz yapmasını, ağır ve acılı yemekler yememesini söyler. İlaçlarını verir. Hoca, doktorun dediğini birkaç gün uygular. Kendinde iyileşme hisseder. Bu arada canı acılı dolmalı yemekler ister.

Bir gün Hoca’nın karısı dolma yapar. Hoca’nın ısrarına dayanamayarak bir tanesini “Şifa niyetine” yedirir.

Karısı başka bir yere gidince kızına yalvarır. Kızı da bu yalvarmalara dayanamaz. Bir tane “Şifa niyetine” dolmayı da o yedirir. Kızın da işi çıkar. Hoca’nın yanından ayrılır. Hoca dolmanın tadına doyamaz. Bu sefer küçük oğlunu kandırır. “Şifa niyetine” bir dolmayı da onun elinden yer.

Az sonra, Hoca’da sancılar başlar. Acıdan kıvranmaya başlar. Karısını çağırır.

Karısı, Hoca’nın bu ani hastalanışı karşısında telaşlanır. Koşarak doktoru çağırır.

Doktor, Hoca’yı kıvranır halde görünce:

— Hocam, iyileştiğini duymuştum. Nedir bu halin? Diye sorar.

Hoca hem kıvranır, hem de doktora şöyle der:

— Ne olacak Doktor; “Şifa niyetine” ölüyoruz.” (Kaynak Mürşide UYSA)

NEFSİN ESİRİYİZ İŞTE

Hoca bu işi yapmış mıdır bilinmez ancak bu fıkra bize çoğumuzun nefsine uymadığını, bunun sonucu olarak da hastalıklarımızla baş edemediğimizi göstermesi açısından dikkate değer bulduğum için köşeme taşıdım.

Efendimiz bu yeme içme konusunda çok şey söylemiş. Günde iki defa yemek yememiz gerektiğini. Üçüncüsü gerekiyorsa, meyve gibi hafif yemek yememizi. Sonra yemekte midemizin üçte birini su, üçte birini yemekle doldurmamızı, geri kalan kısmının boş olmasını. Yani tam doymadan kalkmamız gerektiğini tavsiye etmiş.

İşte burada kendisini peygamber, yani öğretmen ve kılavuz kabül ettiğimiz kişinin yolundan gitmeyince de, başımıza her türle bela gelmekte.

Şeker ve tansiyon hastalığı bunların başında geliyor. Yemeği yediğimiz bir tarafa, onu eritmek için hareketsiz kalışımız ayrı bir cehalet!

DAVETLER

Bu bağlamda davetlerde gördüğüm bazı yanlışları da ifade edeyim. Öncelikle davete icabet etmek gerekiyor. Çağrıdığımız yere gitmek edep ve adap meselesidir. Atalar, çağrılmadığımız yere de gitmemek gerektiğini ayrıca belirtmişlerdir.

Sonra bir eve kapı çalınarak gidilmeli. Ev sahibi güler yüz göstermeli. İkramdan az veya çok tadılmalı. Aşırı yemek yenmemeli.

Davetler yemek merkezli(mide) olmak  yerine, gönül merkezli olmalı. Yapılan sohbetlerde mutlaka Yaratan(cc) anılmalı ki o eve melekler insin.

Değerli dostlar, aşırı yemek yeme alışkanlığından mutlaka vazgeçmemiz gerekiyor. Sonra sofralarımızda garipler, yetimler, yoksullar bulunmalı.

Şu günlerde Ramazan ayına hazırlıklar başladı. Evimize aldığımız yiyeceklerden, fakirlere, yoksullara da götürülmeli.

Bir tas çorbaya biraz su katarak, komşu hakkı da gözetilmeli.

Sonra yapılan yemekler dökülmemeli. Özellikle toplu yemeklerde, açık büfe olduğunda çok israf oluyor. Cenab-ı Allah bu nimetin hesabını bize soracaktır.

Çocuklarımıza bu konularda örnek olacak davranışlar sergilemeliyiz. Özellikle anneler, kızlarına; babalar da oğullarına model olmalıdır.

Nefsin terbiyesi ile başladık, görgü kuralları ile bitirdik. Bütün bunlar bir kültür meselesidir, unutmayalım, batı bizi kültürümüzden uzaklaştırarak emperyal emellerini gerçekleştiririyor. Öz, kültürümüze mutlaka sıkı sıkı sarılmamız gerekiyor.

Kalın sağlıcakla.