Hepimizin bir imtihanı vardır bu hayatta. Bu imtihan dediğimiz sıkıntıların çoğu kendi ellerimizle yaptıklarımızın bir sonucu olarak ortaya çıkar. Bir kısmı ise Alemlerin Rabbi tarafından, bizi olgunlaştırmak amaçlıdır. Biz biliriz ki, her mümin uğradığı sıkıntı ve müsibet karşısında O’nun ellerine yapışır, af diler, yardımını ister…
Mevlana, kendisine sıkıntı gelmediği zaman, “Acaba Rabbim beni unuttu mu diye korkarmış!” derler. Ancak biz avam hemen isyana hazırızdır, başlarız dert yanmaya. Oysa sıkıntı karşısındaki ilk tepki çok önemlidir…
Bir mümin musibetler karşısında, “ Lütfun da hoş, kereminde hoş!” diyebilmeli.
Şunu söylemek istiyorum, insanın fıtratında terbiye edilmemiş nefsi devreye girdiğinde, şerre meyleder, iman ağır bastığında da kalbi yumuşar, vicdan harekete geçer ve iyilik yapmaya çalışır.
Açalım bu konuyu:
Tabi nefsini uyanlar, şeytanı da sevindirir, işin içine bahaneleri de katıp yaptıkları hatanın fiili yapıcısı kendi olmasına rağmen: “ Kör Şeytan ya da nefsim beni kandırdı bahanesinin arkasını sığınır. Günahı işler, sonra musibete uğrar. Mesele bir kişinin alkollü araba kullanıp, kaza yapması gibi…
Oysa, insanın şerre kabiliyetli ve eğilimli olması insanı mesuliyetten kurtarmaz. Zira şerre olan bu kabiliyet ve eğilim insan iradesini selbedip ortadan kaldırmıyor. Sadece ve sadece bir seçim alanı oluyor. Hatta insanın fıtratına ekilen hayır tohumu ve kabiliyeti şerden daha çoktur. Ve bu hayır tohumlarını yeşertecek bütün imkanları da Allah seferber etmiştir. Yüz yirmi dört bin peygamber ve milyonlarca evliya ve asfiya hepsi hayır tohumlarının inkişafı için seferber edilmişlerdir.
Bu konuyla ilgili olarak son sözümüzü de söyleyelim: “İnsan mahiyetinin temeli, yani standartları her insanda aynıdır. Sadece kabiliyetlerin kuvvet ve keyfiyeti muhteliftir. Kimisinin kabiliyeti şimşek gibi kuvvetli ve hızlı iken, kimisininki de kibrit gibi zayıf ve yavaştır. Ama aynı kabiliyet ve duygular her insanda mevcuttur.
MUSİBET KARŞISINDA DURUŞUMUZ
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Andolsun ki biz, onlardan öncekileri de sınamıştık. Allah, elbette doğru olanları ortaya çıkaracaktır; kezâ O, yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır.” (Ankebut, 29/2-3) Kur’an, olayları daha iyi anlamamız için bizlere geçmiş kavimlerden haberler veriyor. Sıkıntı ve meşakkatle ilk defa o çağın insanlarının karşılaşmadığını hatırlatılıyor. İyilerle-kötülerin, doğrularla–yalancıların mücadelesidir bu dünya hayatı. İnsanın dert ve musibetlerle karşılaşması kaçınılmazdır. Çünkü kişinin gerçek şahsiyeti, kişiliği imtihan halinde ortaya çıkacaktır. İmtihanla olgunlaşılacaktır. Tıpkı demirin ateşte şekillendiği, altının diğer madenlerden ateşle ayrıldığı gibi. İman ettim demekle iş bitmemekte, asıl dindarlık sıkıntı ve musibetlerle ortaya çıkmaktadır.
Musibetlere en çok maruz kalanlar peygamberlerdir. Hz. İbrahim Nemrut’la mücadele etmiş, bu mücadelede ateşe atılmış; Hz. İsmail babası tarafından kurban olmakla imtihan olunmuştu. Hz. Yakup oğullarıyla, Hz. Yusuf kardeşleri ve nefsiyle, Hz. Eyyub sağlığıyla, Hz. Musa Firavun’la, kavmi ile imtihan olunmuştu. Hz. Peygamber (s.a.s.) ve ilk müslümanlar Mekke’de kavmi tarafından eziyetlere maruz kalmış, Taif’te taşlanmış, Medine’ye hicret etmek zorunda kalmıştır.
Unutulmamalıdır ki sıkıntılar, musibetler sürekli de değildir.“Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var.” (İnşirah, 94/5-6) Ayetleri sıkıntıda olanlara bir teselli, bir ümittir. İnşirah suresi bunu anlatır bizlere . Der ki; “Zorlukla beraber kolaylık olacaktır. “
Rabbimiz Zül Celal-i vel İkram’dır. Önce Celal sıfatı ile sıkıntıya sokar bizi, sonra İkramlarını dağıtır mümin olana.
Bunu yaşamış hadiselerde görürüz çoğu zaman. Rabbim altından kalkamayacağımız sıkıntılar vermesin. Ha şunu da söyleyeyim bu konuda, Cenab-ı Hak dağına göre kış verirmiş, zirvelerinde kar ve fırtına hiç eksik olmazmış! Rabbim Sabrımızı artırsın inşallah!
Kalan sağlıcakla.