Son yıllarda ekonomik şartlarımızın artması ve dini bilincin de yayılması ile umreye giden insanlarımızın sayısı arttı. Özellikle Şubat ayında, okulların ara tatile girmesi, Suudi Arabistan iklimininde bu mevsimde ılık olması kutsal topraklara olan ilgiyi daha da artırmış görünüyor. Kahramanmaraş’tan gerek diyanet ve gerekse özel şirketler sürekli turlar düzenliyor, bu tura katılanlarda artık dönmeye başladı. Umreye giden isimler arasında olanlardan Fahri Yiğitoğlu, kardeşimizin evine dostlarla hoşgeldine gittik. Evde tam bir hacı karşılama merasimi vardı. Dostlar zem zem içelim, mübarek Kabe hurmasını yiyelim, biraz da Kabe hatıraları dinleyelim istiyor tabi ki… Bizim vardığımızda, sohbet başlamış, Kabe’deki inşaatın son durumu, kalabalıklar, yapılan geziler v.s sizin anlayacağınız sohbet koyu… Fahri bey on yıl önce hacca gittiğini, özlemlerini dillendirirken,bende “ Sizin bu on günlük süre içerisinde en fazla dikkatinizi ne çekti?”Sorusunu yönettim. Bizlere iki şey anlattı, birincisi Hacarül Esved taşını öpmek istediğinde, bir gencin gözüne vurduğunu… İkincisi iki çocuğun Kabe Kapısı önünde, ağladığını, hem de hıç kıra hıçkıra ağladığını ve onlar ağlarken, kendisinin niye ağlayamadığını sorgulayıp, nedamet duyduğunu belirtti… HAC DA UMRE DE SABIRDIR Dostumuzun gözüne morarırcasına vurulması karşısında tepki göstermemesini çok önemsiyorum, çünkü hac cidal karşısında sabır göstermektir. Hacca gidenler, böyle sınavlarla karşılaşırlar. Ayaklarınıza basarlar, size bir namaz kılacak yeri çok görürler, yani kimi hacıların itişip-kalkışması karşısında sabır göstermek gerekiyor, “
çünkü hac sabırdır”! Ayet aynen şöyle; “Hac, bilinen aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun! AŞKAN HALKASINA GİRMEK GEREKİR Hac ile Umre arasında ne fark vardır? Sorusu da bu aşamada akla gelir. Umre küçük Hacdır. Hac zilhicce ayının 9. Gününde Arafat’ta olduğunuzda, umre ise bu zaman dilimi dışında o kutsal topraklarda bulunduğunuzda oluşur. Yani birinde Arafat vakfesi vardır, diğerinde yoktur. Özetleyecek olursak böyledir. Evet biz iki güzel çocuğun Kabe kapısında ağlamasına dönelim ki, esas konumuzun özü burada saklı. Efendimiz(sav) bir hadisind; “ Yarabbi faydasız ilimden, yaş dökmeyen gözden ve Hak sevgisi ile titremeyen kalpten,sana sığınırım.” Evet, insan Hak sevgisi ile bir damla gözyaşı döktüğünde, sanki içi boşalır, günahları akıp gider, hafifler, rahatlar, huzur bulur… Burada bahsedilen ağlama, bizim bildiğimiz acı duyup ağlamak değil, aşkın gözyaşından bahsediyorum. Nitekim, Efendimiz(sav) birgün kabir azabı konulu hutbe verirken, ashabı kiramın topluca ağladığı görülür. Birkaç yıl önce Medine’de bir sabah namazından çıkmıştım ki, bir kafile başkanı M. Akif Ersoy’un haccını anlatıyordu. Orada iki türlü gözyaşı olduğunu, birinin acıdan, birinin aşktan meydana geldiğini. Acıdan gelen gözyaşının tuzlu, aşkın gözyaşının tatlı olduğunu belirtmişti. Allah için bir damla gözyaşı dökmek, ona olan imanın en büyük göstergesidir ki çocuklar saftır, günahsızdır. Muhteşam olan, Allah için gözyaşı dökebilmektir. Çünü yine Efendimiz(sav) buyururken, onlar için ebedi cehennem yoktur. Çok dikkat etmişimdir, mübarek topraklarda vicdanlı(imanlı) insanlar daha çok ibadet edip, daha çok gözyaşı döküyorlar. Bir tespit daha yapalım inşallah, insan kendini öyle vicdanlı kimselere yakın tutmalı, kendi ağlamasa bile, onların aşkı kendine yansıyor, aşk halkasının içine insan giriveriyor. Şair ; “Aşkın ile aşıklar yansın Yararesullah” derken ne güzel demiş. Umreye gidenler, Mekke ve Medine’de ilahi aşka boyanıp, tertemiz geliyorlar. İnşallah temiz kalırlar, gitmeyenlerde giderler. Amin