Öncemi güh ulusal gazeteleri göz atarken, Zekeriya  Kurşun’un “ İbret Almazsan İbretlikOlursun  başlıklı yazısındaki,Bitlisi’den nakledilen bir hikaye dikkatimi çekti. Yazar Osmanlı  Devletinin 1. Dünya Savaşı öncesi yaşadığızorluklar ve haçlı ruhunun, emperyal emellerini dillendirirken, şöyle yazmış; “O dönemde de bu günki gibi, toprakları üzerine bir kâbus gibi çöken pusluhavadan istifade ile devlet kurma hayaline düşenler veya düşürülenler vardı.İşte hikâyemiz de burada başlıyordu: Seyyid Muhammed İdrisî’yi duydunuz mubilmem. Duymadınız ise de yadırgamam. Zira birkaç satıra bile konu olmadantarihin çöplüğünde yerini aldı. Ama hikâyesi hiç de yabana atılacak cinstendeğildi. Tam da günümüze ışık tutacak ibretlik bir hikâye.

Seyyid Muhammed İdrisî, bir Osmanlı sancağı olan Asir’deyaşayan ünlü bir mutasavvıfın oğluydu. Üstelik her yerde saygı görmesinisağlayan bir özelliği daha vardı. Ailesi Fas tarafında yaşayan Hasenîlere yaniHz. Peygamber’in sülalesine dayanmaktaydı. Gençliğinde Osmanlı devletininimkânları ile atalarının yurdu olan Kuzey Afrika’yı dolaşmış, Mısır’da,Ezher’de de iyi bir eğitim almıştı. Eğitimini tamamladıktan sonra Yemen’e bağlıAsir bölgesine, baba yurduna geri dönmüştü.

Oldukça zeki ama muhteris (aşırı tutkulu)bir kişiliğivardı. Kimler ile oturup kalkmıştı, nasıl bir misyon üstlenmişti bilinmiyordufakat mevcut siyasi şartları ve Osmanlı devletinin içinde bulunduğu sorunlarıtartıp biçtiği ve bundan istifadeye niyetlendiği anlaşılıyordu. Bir sufî olarakbabasının sadece müritlerinin eğitimi ile meşgul olmasını yeterli bulmuyordu. Oailesinin nüfuzunu kullanarak Asir bölgesinde bir devlet kurmaya niyetlendi.Etrafına topladığı bir kısım maceraperest ile gölgesinde yaşadığı devlete isyanetti. İsyanda adamlarına dağıttığı altınlar finans kaynaklarını ele veriyordu.Anlaşılan İngiliz işgalindeki Mısır’da yaşarken bu isyanın planları yapılmıştı.Kızıldeniz’de Fransız, İngiliz ve İtalyan silah tüccarları da İdrisî’nin kolaycasilahlanmasını sağlamışlardı.

 

TARİH TEKERRÜR EDİYOR

1908 yılında, Osmanlı merkezinden oldukça uzakta amaHaremeyn’in hemen yakınlarında böyle bir fitnenin ortaya çıkması devletiendişelendirdi. Alınabilecek tedbirler tartışılmaya başlandı. Hem bölgedekiOsmanlı yöneticileri ve hem de merkezdekiler farklı farklı fikirler ilerisürüyorlardı. Sonunda bir dizi askeri ve sosyal içerikli tedbirde kararkılındı. Daha sonraki yıllarda 150’likler arasına konulan Süleyman Şefik Paşada bu tedbirleri uygulamak üzere Asir mutasarrıflığına tayin edildi ve kısmibir sükûnet sağlandı.

Bu sırada Osmanlı devletinde felaketlerin habercisi olanbir şey daha yaşandı. II. Abdülhamit tahttan indirildi. Yürüttüğü siyaseti iledevlete bağlılığını sürdüren bazı çevrelerde yönetim aleyhinde kıpırdanmalarbaşladı. Seyyid İdrisî de fırsatı kaçırmayıp merkezi hükümetin uygulamalarınıprotesto edip Asir’de büyük bir isyan başlattı. Alınan askeri tedbirler ileisyan bastırıldı ama İttihatçılar II. Meşrutiyet'in hürriyetçi havası içindeherşeyin çözüleceği zannıyla isyancıları affederek büyük bir hata yaptılar.

Günümüzde etrafımızda yaşananlara ne kadar da benziyorhikâyemiz değil mi?

 

HİKAYENİN SONU İBRETLİK

İdrisî önce kendisini cesaretlendiren İngilizlerinbaskısına maruz kaldı. Ardından tahrik ettiği diğer bölge güçleri arasındasıkıştı ve nihayet mehdilik dahil bütün iddiaları söndü. Kendisinibesleyenlerin elinde oyuncak oldu. Devlet kurmak istediği alanlar İngilizlerinhâkimiyetine geçti. Ama daha trajik olanı ise şuydu:

Büyük Savaş'ın sonunda bölgenin tümüyle emperyalistlerineline geçtiğini görünce efendilerine şöyle seslenmişti: “Arapların birleşip, birbirlerini idareleri mümkün değildir. Onlarıidare edecek güçlü bir iktidara ihtiyaç vardır. Kendi dinlerine mensup olmayanbir idareyi de kabul etmezler. Şayet İtilaf Devletleri benim nasihatimidinleyecek olurlarsa bütün Arap bölgeleri yine Osmanlı Devleti'ne terkedilmelidir.”

İşte tarihimiz yüzlerce ibret sahnesi ile doludur.Bunlardan herkes ders çıkarmalıdır. Zira “ibret almazsan ibretlik olursun.

Peki bugün durum ne, Irak istihbaratının imzasını taşıyan2001 tarihli bir belgeye göre, DEAŞ’ın çekirdek yapısı olan “Tevhid ve Cihat”örgütü, CIA ve Mossad işbirliğiyle kuruldu.Kuzey Irak'ta, ikinci İsrail'ikurmak için referandum yapan Mesud Barzani'nin ailesinin tarihi de karanlık.Barzani ailesi geçmişte de önce Rusya ile işbirliği yapmış ve Osmanlıya karşıayaklanmış ama başarılı olamamıştı. Aile sonraki süreçlerde de ABD ve İsrailile sıkı bağlar kurmuş durumda.

Bunları neden anlattığı anlamışsınızdır. Tarih dersalmadığınızda tekekkür ediyor. Barzani sesimizi duyar mı, bilmem. Ancakkafirlere ve münafıklara güvenmemesi gerektiğini bilmesi gerek. Türkiye’nindost eli onlara yeter ki ancak doymadılar. Görelim Mevlam neyler, bakalım tarihyeniden tekerrür eder mi?

Kalın sağlıcakla.