Bu günler tarihe geçecek! Ben, sen, o, biz, siz ve onlar hep birlikte tarihe şahitlik ediyoruz.  Darbeye dur diyenler tarih yazıyor, yani milletimiz. Darbeciler lanetleniyor! Biraz şaşkınlık da yaşıyoruz, hayretler ediyoruz olup bitenler karşısında.  Olup bitenleri anlamaya çalışıyoruz, sorguluyoruz... Kimi çıkıp ben demedim mi? Diyerek  kendinin uyarılarının dikkate alınmadığından yakınıyor, kimisi madalyonunun arkasındaki kızıllığı göremedikleri için kendine kızıyor.. Şu bir gerçek ki, Cumhuriyet  tarihimizin belki de en önemli günleri yaşayoruz. “Şükrolsun, hamdolsun ki, direkten döndük… Az daha Türkiye elden gidiyor, yıllardan beri Pensilvanya’da krallar gibi ağırlanan Fetoş’un ABD’ye “bedel ödeme” sadedinde ikram etmeye çalıştığı cennet vatanımız, yıllar önce plânlandığı şekilde, az daha kardeş kavgasının sahnesi oluyordu… Sonra, Irak’a yaptıklarını yapacaklar, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ı “teröristbaşı” Türkiye’yi de “terör merkezi”, ilân edip saldıracaklardı. Haritayı yeniden çizecekler, bu arada PYD/PKK ittifakına da topraklarımızdan pay çıkaracaklardı. Zaten DAEŞ, yıllar önce İngiltere Dışişleri Bakanlığı’nda bu amaç doğrultusunda kurulmuştu. 1916’da İngiliz-Fransız ittifakının imzaladığı gizli Sykes-Picot Andlaşması’nın eksik bölümleri tamamlanacak, “İttihad-ı İslâm”ın tarihi öncüsü Türk Milleti devredışı bırakılacaktı. “Arap Baharı” bunun için plânlandı… Irak bunun için işgal edildi… Afganistan’a bunun için girildi… Mısır’daki “Sisi Darbesi” bunun için devreye sokuldu (Amerika ve AB’nin bu darbeye bir türlü “darbe” diyememesi bu yüzdendir)… “Barış süreci” bunun için akamete uğratıldı. “Ergenekon” ve “Balyoz” hikâyeleri bunun için üretildi. 15-27 Aralık kumpası bunun için kuruldu… “Gezi Olayları” bunun için plânlandı. Maksat Türkiye’yi durdurmak, İslâm âlemine liderlik gücünü kırmak, başa geçmesini ve yeni ittifaklarla İslâm âlemini toparlamasını engellemekti… Bu gerçeği 15 Temmuz’daki saldırının gidişatından da okumak mümkündür. Öldürebildikleri kadar çok insan öldürmeyi hedeflediler… Milletin üstüne titrediği TBMM, Beştepe Külliyesi gibi sembolleri bombaladılar… Alçaklar, halkın yüreğine korku salmak için alçak uçuşlar yaptılar… Bunlardan da belli ki, halka kendilerini beğendirmek/sevdirmek gibi bir dertleri yoktu. Tek dertleri kışkırtmak, kargaşa çıkartmak ve çok kan dökmekti… Kimse kan üzerine oturamaz. Bu yüzden bundan önceki darbeciler kan dökmekten kaçınmış, halka sempatik görünmeye çalışmışlardı. Çünkü onların derdi yönetime gelmekti. Bunların derdi ise karıştırabildikleri kadar karıştırıp ülkeyi yabancı güçlere peşkeş çekmekti. Daha önce bunu hukuk yoluyla (15-27 Aralık), Gezi olaylarıyla ve daha farklı çıkışlarla denemişler, olmamıştı. “Son çare” darbe idi. Aksi takdirde yılların emeği boşa gidecekti. 15 Temmuz’da düğmeye bastılar. Ama düğme patladı…”Yavuz Bahadıroğlu böyle özetliyor yaşananları.   YÜZ YILLIK HESAP BOZULDU AMA Yeni Dünya Düzeni diyerek, kendi kadim medeniyetlerinin arayan siyonizm, üst aklı devreye soktu. Amaçları bu toprakları boşaltmak, büyük hayallerini gerçekleştirmekti.  Bir yüce ses onlara “Biz hiçbir zaman İsrail'in Arz-ı Mev’ud planına bu ülkede prim vermeyiz demesi” ile hainler planlarını yaptılar belli ki… Gnostik Aklın işi olduğu belli bunu yapanların. Ama planları bozuldu, kaderin sahibi tarafından. O kadar emindiler ki kendilerinden ama El Emin’e bağlı olanlar dur dediler, dim dik durduk, top-tüfek-tank karşısında yerimizde duramadık, durdurmadı o güç bizi ve  tarih yazdı milletimiz. Bendi katılıyorum Bahadıroğlu hocamın tespitine, ‘ŞİMDİ MİLLET OLDUK” El ele verdik, gönüllerimiz birleşti zulmü alkışlamadık. Haksızlık karşısında, tankların üzerine çıktık. Şimdi tarihi okumak zamanı, tarihi yeniden yazmamız gerekiyor. Düşmanı tanıyarak, Fuller’in çocukları boş durmaz. Şimdi yeni diriliş destanını yazma zamanı. Kalın sağlıcakla.