Aliya İzzet Begoviç büyük bir devlet adamı, eserleriniokudum, hala okumaya devam ediyorum. Onun adına ilimizde, Tekerek yolundabiliyorsunuz bir park yapıldı.

Akşamları, eskimeyen dostlarla bir araya gelip, dün ilebugün arasında geçen zaman dilimi içinde, ülkemizin yaşadığı sıkıntılarıkonuşuyoruz.

Siyaset zaman zaman konuşulsa da, genelde ülkemizin veilimizdeki gelişmeleri ele alıyoruz. Çay sofrasında, 67 kuşağı dediğimizarkadaşlar var, her biri farklı siyasi kulvarda yer almışlar, birisiAlmanya’dan 37 yıl sonra dönmüş, Çocuk Bahçesinin delikanlılarından.

Almanya’dan ülkemizin nasıl göründüğünü sorduğumda,konuşmak istemediğini söyledi. Sonra açıldı, batı topluma ile bizim insanımızıkarşılaştırdı.

Bir dostum, Türkiye’de son yıllarda geniş yollaryapıldığını söylediğinde, destur isteyerek araya girdi, “Geniş yollar yapmakgüzel, ancak trafik kazalarnı hala önleyemedik, bence yollardan önceinsanlarımızı iyi eğitmek gerek…!” deyiverdi.

Haklı buldum, bir başka arkadaşım, sağlık alanındayaptığımız büyük yatırımları dillendirdiğinde, yine duramadı, koruyucuhekimliğin önemi üzerinde durdu.

Sonrasında, eğitim sistemimiz konuşulmaya başlandı.Masadaki 6 kişiden biri hariç tamamı emekli ya da çalışan öğretmen arkadaşlar,tabi ki frekanslar tutuverdi. Her bir dostum, ayrı ayrı düşüncelerini dilegetirdi.

 

ELEŞTİRİLERİ DİKKATE ALMAK

Onlara Abbas Güçlü’nün önceki günkü yazısından bir bölümokudum,  Güçlü yazısının bir bölümündeşöyle diyor; “Üniversiteye girişte, bizim zamanımızda tek basamaklı sistemvardı. Şimdi yine ona dönüldü.

Sosyal eşitliği sağlamak için o zaman genel yeteneksoruları da vardı. Umarız yine gelir çünkü akademik adaletsizliği bir anlamdaönlüyordu.

Liselere girişte ise iddialı öğrenciler, sayıları çok azolan fen ve Anadolu liseleri ile kolejlere yönelir, geri kalanlar ya daekonomik durumu iyi olmayanlar da mahalledeki liselerden birine giderdi.

Bu kimileri için klasik lise, kimileri içinde mesleklisesi, imam hatip ya da teknik lise olurdu.

Sistem öylesine oturmuştu ki, herkes halinden memnundu…”

İşte tam bu cümleleri okuyordum ki, bana bu konuda sen nedüşünüyorsun diye sordular. Onlara geçtiğimiz hafta Fatih Erdoğan hocamlaaramızda geçen konuşmadan bölümler aktardım.

O konuşmamda hocamıza, 1970-80. Yıllar arasında yukardaGüçlü’nün kısaca ele aldığı fabrika ayarları meselesine katıldığımı anlattım.

 

ATMIŞLI YILLARI HATIRLAYALIM

Yaşı 45/55 arasında olan dostlarım bilir. Bizimçocukluğumuzda ilkokullarda münazara yapılırdı. Hemde açık alanda, yüzlerceöğrencinin karşısında. Münazaranın burada nasıl yapıldığını anlatmama gerek varmı, bilmiyorum. Şunu söylemek istiyorum, ilkokulda bir konuyu toplum karşısındakonuşmak, savunmak bana göre başarıdır. Nitekim o neslin çocukları çok da güzelyerlere geldiler.

Sonra  ilkokuldabile sınıfta kalmak vardı,  mezun olmadanönce okul sınav yapardı. Ortaokulu çoğumuz 4 yılda bitirdik, çünkü dersleroldukça zordu. Öğretmenler disiplinliydi…

Gece yarısına geldiğimizde, serin hava iyice hararetlitartışmalara neden oldu. Sonrasında sohbeti şöyle tamamladık; “İnsana(eğitime)yatırım yapan toplumlar kazanır. İkincisi bir işi(emaneti) ehline vermek gerek,işin mutfağında olanlar, yani tecrübeli insanlarla yola devam edilmeli.

Sistemler bize göre düzenlenmeli, toplumun genişkesiminin düşünceleri sorulmalı. En önemlisi de bunu yaparken, kırmadan,dökmeden gerçekleştirmeliyiz.

Dün dediğim gibi artık ülkemizde eğitim birinci gündemmaddesi haline geldi. Bana göre bu ülkede güzel şeyler oluyor.

Ancak daha da güzellikler yaşanabilir.

İşte bu sözler söylenirken, karşımızda BelediyeBaşkanımız Fatih Erkoç gördük, şaşırdık! İsterdik ki, sohbetimiz  de o da olsaydı.

Kalın sağlıcakla.