Bir dostum önceki gün Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan’ın; “Sanal tek dünya devletine doğru...” başlıkla yazısını benimle paylaşmış. Eyvallah!
Bilgisini paylaşanları severim, çünkü beğenmediğim tiplerin başında bilgi cimrisi insanlar. Çünkü olup bitenleri toplumla paylaşmak gerek. Toplumsal bilincin oluşması adına, cehaletle savaş adına bu gereklidir.
Şöyle bir örnek vererek, o yazıya geçeyim istiyorum. Kendim yıllarca öğretmenlik yaptım, yazdım, çizdim, okudum; sonra eğitimle ilgili bir sonuca ulaştım. İyi dedim kendi kendime, bende artık yeni doğru tespitlere imza atabiliyorum. Sonra bir de bahtım ki, Mevlana o benim yaptığım tespiti yüzyıllar ince yapmış. Demek istiyorum ki, doğru bilgileri paylaşmak gerek; en azından zaman kaybı ortadan kalkar…
Neyse biz bugünkü konumuza dönelim. Yusuf Kaplan’ın yazısından kısaca bahsediyim. Şöyle diyor(16 Ağu 2019, Cuma) “Ulus devletlerin çöküşünü yaşıyoruz...
Sadece ulus-devletlerin değil. Toplumun, ailenin ve nihayet insanın tür olarak tükenişini...
Bir kıyamet senaryosu değil yaşadıklarımız. Kıyametin ayak sesleri...
Buraya dikkat buyurun: “Küreselleşmeyle birlikte sınırlar ortadan kalktı: Ekonomik sınırlar yok oldu; entelektüel ve kültürel sınırlar çoktan aşılmaya başlanmıştı. Kaldı ki, zihnin sınırları olmaz’dı; daha doğrusu, zihin, sınırları aşabildiği ölçüde ufuk genişler’di. Marx, haklıydı: Katı olan buharlaştı: Modernliğin kaskatı rasyonalist dünyası, hayatı mekanikleşirdi. 19. yüzyılın dini kapitalizm, motoru sanayi devrimiydi. Tanrısı neydi peki? Makina’ydı. İnsanın, önce Tanrı’dan bağımsızlaşmasıyla, sonra da Tanrı’ya meydan okumasıyla başlayan sözümona özgürleşme serencamı, modern süreçte makina’nın, araçların, postmodern süreçte duygularının, arzularının, ertelenemez hazlarının kölesi olmasıyla sonuçlandı. Modernitenin özgürlük hayali, postmodernitenin özgürleşme köleliği hayaletine dönüştü: Özgürleşme köleliği ne şimdi? İnsanın hız, haz ve ayartı’nın kölesine dönüşmesi.
Pornografi’nin zaferi: Duyma ve düşünme melekelerini yitirmesi insanın.
Ruhunu kaybetmesi, ruhsuzluğun hüküm sürmesi...
Başlangıçta insan, özgürleşmek adına Tanrı’ya meydan okumuştu.
Gelinen noktada, makina insana meydan okuyor! İnsan yok artık geleceğin dünyasında…
Dikkatinize bir tespit daha aktarayım: “ Çağımızın en büyük düşünürü Heidegger, “kamera, izleyiciye yöneltilmiş bir silahtır” derken, tam da bunu haber veriyordu: Kamera aracılığıyla üretilen sanal gerçek, gerçeği yok edecek!
Bu da ontolojik şiddet üretecek kaçınılmaz olarak: Şiddet, hayatın vazgeçilmez gerçeği hâline gelecek...
Ekonomi senkronize oldu: Millî ekonomiler, bitti ya da bitirildi.
Hayatımıza sanal medyalar hükmediyor: Hayatımızı onlar yönlendiriyor: Eğitim kurumları izafileşti. En iyi öğretmen, sanal medya artık. Öğretmenlerin de öğretmeni!
Zihin, kültür, hayal dünyası artık tek bir merkezden yönlendiriliyor: Los Angeles! Dünya, New York’tan, Londra’dan, Brüksel’den filan şekillendirilmiyor; Los Angeles’tan şekillendiriliyor. Dünya, Los Angeles’tan yönetiliyor! Dedim ya: Hayatı kim üretir, kim şekillendirirse, dünyayı da o yönetir, şekillendirir! SANAL TEK DÜNYA DEVLETİNE DOĞRU...Böyle giderse, insanlığın felâketi. Böyle gitmez, elbette…”
ŞİMDİ KIYAMETİ BEKLEYİN
Bu kadar uzun alıntı yazılarımda pek olmazdı ama bölemedim. Açalım, aslında tek devlet fikri, siyonizmin bir hayali. Hayal diyorum, onlar gerçekleştirmek için olanca gücü ile çalışıyorlar. Bütün paralarını bu hayale yatırmışlar. Ama oldukça da mesefa aldılar. Küçümsemiyorum, fakat Külli İrade Sahibi onların oyunlarını bozacaklar, nitekim senaryoları bazen tutmuyor, gördüğüm kadarı ile onlarda teleşlanıyor!
Şimdi iki harika kitabı bitirmek üzereyim, tam da bu konu ile ilgili. Birisi Kozmik Oda, diğeri Köstebek. Gördüğüm şu ki, Siyonizm ABD başta olmak üzere tüm dünya da etkili ancak, kulun hesabı hiçbir zaman tutmaz. Bende bu böyle gitmez diyenlerdenim.
Kalın sağlıcakla.